İmtihan (4) : İnsan gibi aciz bir varlık için imtihan zor değil mi?
Serinin 4. yazısında imtihanın insanların kaldırabileceğinden zor olup olmadığını incelemeye çalıştım. Gerçekten de dünyada yaşadıklarımız, gördüklerimiz bize hayatın çok acımasız, adaletsiz olduğunu düşündürüyor.
Bu gibi olaylara bakarak ‘tek bir hayatımız vardı o da ziyan oldu‘ gibi düşüncelere kapılıyoruz. Umarım bu yazı yaşadıklarımıza biraz daha farklı açıdan bakabilmemizi sağlar.
Önceki Yazı: Allah bizim rızamızı almadan neden bizi imtihan ediyor?
İnsan gibi aciz bir varlık için imtihan zor değil mi?
Sanırım zaman zaman hepimiz dünya hayatının zorluğundan yakınıyoruz. Tamam iyi güzel Allah var, imtihan var ama bunca hastalık, sıkıntı, savaş, kötülük insana fazla değil mi? Neden bu kadar zor, ne gerek vardı gibisinden sorular beliriyor zihnimizde. Özellikle yaşadığımız acılar bu soruları sormamıza neden oluyor.
İmtihan çok zor diyenler için bir kaç hususa dikkat çekmek istiyorum:
a- İnsanın üstün potansiyelde yaratılmış olması:
Allah insanı en güzel şekilde yarattığını ifade ediyor Kur’an ‘da. (Tin Suresi, 4) Devam eden ayetlerde insanın en aşağı seviyelere inebileceğini ancak iman edip salih amel işleyenlerin bundan müstesna olduğu söyleniyor. Bu demek oluyor ki, insan bir potansiyel üzerine yaratılmıştır.
Bu potansiyel, insanda tefekkür edebilen bir aklın bulunması ve aklını kullanarak aldığı kararlarla hangi yöne doğru gidebileceğini tayin eden bir iradesinin bulunmasıdır.
İşte bu noktadaki seçimi, insanı meleklerden daha üstün seviyelere çıkarabileceği gibi, hayvandan daha aşağı seviyelere de indirebilir. Dikkat ederseniz insandan başka canlılarda bu potansiyel yok. Onlar hep aynı seviyedeler. Peki bu potansiyel ne anlama geliyor?
Böyle bir potansiyelde yaratılan insanın, melek üstü bir seviyeyle, hayvandan aşağı bir seviye arasındaki skalada kendini nasıl konumlandıracağı nasıl tayin edilebilirdi? Sürekli iyilikler, güzellikler, afiyetler içinde yaşayan, hiç zorluk çekmeyen biri için çok başarılı diyebilir miyiz?
Din dışındaki alanlardaki başarılı insanları aklınıza getirin, hangi tarihi başarıya zorluk çekilmeden ulaşılmıştır. Demek oluyor ki, insanın başına onu zorlayıcı bir takım hadiseler gelmeli ki, insan bu olaylara karşı verdiği tepkilerle niyetini göstersin, yükselebilme imkanına erişsin.
Yükselmek her zaman enerji gerektirir.
Allah fizik kurallarını da bu şekilde yaratmıştır. Bulunduğun yerden yükselmek her zaman enerji gerektirir. Aşağı inmek ise enerji kaybettirir. Bu enerjiye potansiyel enerji denir. İnsan yükseğe çıkmak istedikçe bunun için gerekli çaba ve gayreti göstermelidir.
b- İmtihan, nimet ve ödül dengesinin sağlanması gerekliliği:
Dünya hayatındaki sınavları düşünün. Erişmesi daha zor mertebeler için sınavlar da ona göre zorlaşmaya başlar öyle değil mi? Bunun sebebi nedir?
Bunun sebebi kazanılacak şeyin zor bir sınavı gerektirecek kadar değerli olmasıdır. Şöyle düşünülebilir: Dünyadaki imtihan sınırlı kaynaklar nedeniyle zorlaştırılıyor, Allah’ın sınırlı kaynağı yok ki herkesi cennete koyabilirdi?
Aslında durum öyle değil. Evet, Allah’ın kaynağı sınırlı değil ama Allah aynı zamanda adil. Yani herkese hak ettiği ölçüde karşılığını veriyor. Yaptıklarından bağımsız olarak herkes cennete gitse bu adil olur muydu?
Mesela bizim her imtihanı gireni doktor yapacak kadar sınırsız imkanlarımız olsaydı dahi, her gireni doktor yapar mıydık, yoksa doktor olmaya ehil olanları mı seçecek şekilde imtihanı dizayn ederdik?
Aynı şekilde, Allah cennete girmeye ehil olanları seçmek için, onların kendilerini gösterebilmelerine imkan verecek ölçüde zorluk derecelerine tabi tutarak onları deniyor. Yani ödülü hak edecek şekilde gerekli iradeyi gösterebilmek gerekiyor.
Allah insanı peşinen sınırsız nimetlerle donatmıştır. Lakin biz sahip olduklarımızı, örneğin aklımızı, yürüyebilmemizi, konuşabilmemizi, sevinebilmemizi, tadabilmemizi, doğal güzellikleri ve daha çok şeyi, sanki bize Allah’ın verdiği şeyler değil de, kendi kazanımımız gibi görüyoruz.
Oysa bunlar, biz hak ettiğimiz için bize verilmedi, bize hediye edildi. Bu verilen şeyleri, bunun da üzerinde cenneti ve hatta bunun da üzerinde Allah’ın rızasını hak edebilmek için de buna layık olduğumuzu, eylemlerimizle, irademizle, zorluklar karşısındaki tutumumuzla ispat etmemiz gerekiyor.
Zira insan, gerçek yüzünü, ancak zorlandığı zaman gösteren bir varlıktır. Herkes kendi kaldırabileceği ölçüde zorlanmasa, imtihan ile ödül arasındaki denge sağlanamazdı.
Biz yeri, göğü ve arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık. Enbiya, 16
c-Zorlukların Allah’a yakınlaştırması:
Takdir edersiniz ki biz yaratılış olarak bazı şeylerin değerini ancak zorlandığımızda anlayabiliyoruz. Mesela bir hastalık geçirip normal hayatımızdan bir süre uzaklaştığımızda oturup düşünüyoruz. Hastalıktan önce ne kadar iyi durumda olduğumuzu anlıyoruz.
Bu tür sıkıntılar gelmese, bu tarz düşünceler içine hiç girmeyecek, ne kendimiz ne de bu acıları çeken başkaları için bunun anlamını düşünmeyeceğiz.
Kendi hayatınızı düşünün. Allah’a en çok yakın olduğunuz, dua ettiğiniz zamanlar hangileri? Büyük ihtimalle, en çok darda ve sıkıntıda olduğunuz hallerdir.
Öyleyse, bize bu sıkıntıların geliyor olması bir nevi Allah’ı hatırlamamız, kendimize çeki düzen vermemiz ve doğru yola girmemiz içindir. Kimileri bu mesajı alır, kimileri de sıkıntı geçince eski haline döner. Bakın Kur’an bu konuda ne diyor:
İnsana bir zarar dokunduğunda bize yalvarır. Sonra ona tarafımızdan bir nimet verdiğimizde, “Bu, bana ancak bilgim sayesinde verilmiştir” der. Hayır, o bir imtihandır. Fakat onların çoğu bilmezler. Zümer, 49
İnsana bir sıkıntı dokundu mu, gerek yan üstü yatarken, gerek otururken, gerekse ayakta iken (her hâlinde bu sıkıntıdan kurtulmak için) bize dua eder. Ama biz onun bu sıkıntısını ondan kaldırdık mı, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi geçer gider. İşte o haddi aşanlara, yapmakta oldukları şeyler, böylece süslenmiş (hoş gösterilmiş)tir. Yunus, 12
Şimdi bir an için de öldüğümüzü ve ahirette olduğumuzu düşünelim. Dünyada yaptıklarımızdan hesaba çekilmek üzereyiz. Doğal olarak aklımızdan neler geçer? Ben acaba dünyada nasıl yaşamıştım diye oturur her anı gözümüzde canlandırırız.
Peki o an ne olmasını isterdik sizce? Keşke hiç dert, tasa, acı olmadan yaşamış olsaydım, günümü gün etmiş olsaydım mı derdik, yoksa keşke Allah daha fazla sıkıntı göndermiş olsaydı da daha çok tefekkür ve tevazu içinde, günahlardan uzak geçen zamanım olsaydı mı deriz. Takdir sizin.
d- Acıların çok kısa bir süre için çekildiğinin unutulmaması:
Diğer bir unsur, hayatta çekilen acıların bir müddetinin oluşudur. Acının tam o en çok olduğu noktada bize sanki sonsuza kadar sürecekmiş gibi gelir. Oysa en büyük acılar bile ölümle biter.
Zaten neticede herkesin öleceği bir dünyada yaşıyoruz. Öyleyse çekilen sıkıntıların sınırlı bir dünya hayatı içinde olduğunu ve er geç biteceğini hep hatırlamalıyız.
Dünya hayatı bize tek ve gerçek hayat gibi geldiğinden çoğu zaman acıları gözümüzde büyütüyoruz. Oysa yeniden diriltildiğimizde bu süreyi bir gün kadar bile hatırlamayacağımızı açıkça söylüyor Kur’an. Yani onca geçim sıkıntısı, onca dert, onca hastalık, onca sorun ancak bir kaç saatlik bir acıdan ibaret.
Onları yeniden diriltip hepsini bir araya toplayacağı gün, sanki gündüzün bir saatinden başka kalmamışlar (yeni ayrılmışlar) gibi, aralarında tanışırlar. Allah’a kavuşmayı yalan sayanlar, ziyana uğramış ve doğru yolu bulamamışlardır. Yunus, 45
“Dedi ki: ‘Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?” Dediler ki: “Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor.” Dedi ki: “Yalnızca az (zaman) kaldınız, gerçekten bir bilseydiniz.’” Müminun , 112-114
“Sizi çağıracağı gün, O’na övgüyle icabet edecek ve (dünyada) pek az bir süre kaldığınızı sanacaksınız.” İsra Suresi, 52
Sabretmek:
Bizim yapmamız gereken bu sıkıntıların geçici olduğunu ve aslında çok kısa bir süre için geçerli olduğunu hatırlayıp sabretmeye çalışmak.
Kur’an’da en çok vurgulanan önerilerden biri nedir diye düşünsek sanırım o da ‘sabretmek’ olurdu:
Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele. Bakara, 155
Sabret! Çünkü, Allah iyilik edenlerin mükâfatını zayi etmez. Hud, 115
Sabretmenize karşılık selâm sizlere. Dünya yurdunun sonucu (olan cennet) ne güzeldir!” Rad, 13
Sabırla ilgili diğer bazı ayetler: Bakara, 45, 153, 177, 249 ; Ali İmran, 16,17,125,142,146,200; Nisa,25; Enam, 34;A’raf, 87,128,137; Enfal, 46,66; Rad, 22; İbrahim, 5; Nahl, 42,96,110,126; Enbiya, 85, Hac, 35; Kasas, 80; Ankebut, 59
Allah neden sürekli sabretmemiz gerektiğini söylüyor? Çünkü birçok ayette bizi canımızla ve malımızla sınayacağını açıkça söylüyor ve biliyor ki insan zorlanacak. Ancak Allah, bizim zor da olsa kısa bir ömür için sabretmemiz gerektiğini belirtiyor. Hatta bunu azim gerektiren bir iş olarak tanımlıyor.
Andolsun, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah’a ortak koşanlardan üzücü birçok söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız bilin ki, bunlar (yapmaya değer) azmi gerektiren işlerdendir. Ali imran, 186
Biz her ne kadar inanıyoruz desek de çoğumuz maalesef bu dünya hayatını tek ve gerçek hayat gibi algılıyor. Bu algı nedeniyle, dünyada yaşanan sıkıntıların hayatımızı heba ettiğini düşünüyoruz.
Sürekli sıkıntılardan arındırılmış bir hayat arzusu içindeyiz. Oysa bu arzuladığımız hayat burada değil ahirette verilecek.
e- Zorlukların insanın kaldırabileceği derecede olması:
Allah bize kaldırabileceğiimizden fazla yük yüklemeyeceğini söylüyor. Evet dışardan bakınca kiminin imtihanı kimine daha zor geliyor. Ancak 100 kg birini kaldıracağı ağırlık ile 50 kg birinin kaldıracağı ağırlık aynı olmamalı elbette.
Kimin psikolojik açıdan daha güçlü olduğunu ve onu test etmek için en ideal aracın ne olduğunu ve hatta imtihan için en iyi zamanlamanın ne olduğunu Allah çok iyi biliyor.
Bizim Bakara 286. ayette olduğu gibi bir duada olmamız gerek. Maalesef genelde bardağın boş kısmını bulmaya çalışıyoruz ve her şeyi yaratmaya muktedir bir gücün bize kendi iradesinden bağımsız bir irade vermiş olmasının ve bizi muhatap almış olmasını ne derece muazzam bir ödül olduğunu kaçırıp, olası kötü sonuçlara odaklanıyoruz. Kötü sonuçların sadece onu gerçekten hak edenler için olacağını unutmamak gerek.
O ateşe, ancak yalanlayıp yüz çeviren en bedbaht kimse girer. Leyl, 15-16
Herkesin imtihanı neden aynı değil? Bu konuda ek bilgi için bu yazıyı okuyabilirsiniz
İmtihan dizisindeki tüm yazılar için tıkla
Gökhan
Bir yanıt yazın