Ana yazı için tıklayın.

Yazının önceki kısmı için tıklayın.

Bölüm 2: Dünya hayatına dönük adaletsizlikler var mı? (Devam)

Madde 5. Dünyadaki imtihan herkes için eşit şartlarda mı? Bazıları daha avantajlı değil mi?

Dünya hayatı ile ilgili bir diğer adaletsizlik iddiası da dünyada herkesin imtihan açısından eşit şartlarda olmadığı konusunda. Fiziksel ve psikolojik farklılıklara Madde 3 altında değindiğim için burada, yaşam şartları açısından farklılıkların adaleti zedeleyip zedelemediğine değinmek istiyorum:

Madde 5a. Müslüman olmayan toplumda doğanlar için imtihan daha zor değil mi?

Çoğumuzun aklına ‘müslüman bir ailede doğan ile müslüman olmayan bir ailede doğan iki çocuk aynı şartlara mı tabi‘ gibi sorular gelmiştir. Bu düşünce şeklinde aslında şunu yapıyoruz.

Müslüman bir toplumda ya da ailede dünyaya gelen çocuğun Allah’ı tanımada ve bu istikamette yaşamada daha şanslı olduğunu, ateist ya da başka dinlere mensup ortamlarda doğanların ise daha şanssız olduğunu varsayıyoruz.

Bu noktada ilk olarak şu iki konu açısından olayın çerçevesini çizmek gerekiyor:

Herkese elçi gönderildi!

Birincisi, Allah’ın Kur’an’da, elçi göndermediği sürece azap edici olmadığını belirtiyor olması. (17/Isra-15) Yani, herhangi bir şekilde Allah’ın vahyine muhatap olmayan ya da bu vahiyden haberi olamayacak durumda olan bir topluluk varsa, bunların sorumlu olmayacağını görüyoruz.

Bir benzer ayette Allah, peygamberleri göndererek, yani mesajını herkese ileterek, insanların ‘biz bilmiyorduk’ demelerinin önüne geçmiş olmasıdır. (4/Nisa-165, 5/Maide-19)

Bir başka ayette Allah, ölümden sonra insanlara ‘Sizlere uyarıcı olarak elçi göndermedim mi’ diye sorduğunu ve insanların da, ‘Aleyhimize de olsa evet’ diyerek cevap verdiğini ifade ediyor. (6/En’am-130)

Diğer bir ayette yine, Allah elçiler gönderdiğini ama insanların bunu dikkate almadığını, dolayısıyla insanların aslında kendilerine zulmettiklerini açıkça belirtiyor. (9/Tevbe-70)

Demek oluyor ki, eğer yeryüzünde şimdi veya geçmişte elçi gelmeyen, bilgilendirilmeyen bir topluluk yok. Öyleyse, Allah’ın mesajını dinlemeyen, önemsemeyen, araştırmayan kişiler bu sorumluluğu kendileri almış oluyorlar.

Herkese düşünmek için sure ve akıl verildi!

İkincisi, Kur’an’da, Cehennemdekiler ‘Rabbimiz bizi buradan çıkar, geri dönüp iyi işler yapalım’ dediklerinde Allah, ‘size dünyada düşünmek isteyen birinin düşüneceği kadar ömür vermedik mi‘ ‘Size uyarıcı da gelmişti‘ şeklinde cevap veriyor. (35/Fatır-37)

Sizce, bu ayetten daha açık ve net bir mesaj olabilir mi? Allah bize açıkça diyor ki, size bir akıl verdim, düşünme kabiliyeti verdim, dünyada türlü güzellikler ve intizam içinde bir yaşam verdim ve hatta elçiler göndererek mesajımı ilettim, siz haberiniz yokmuş gibi davranamazsınız.

Hatta bu ayetten yapılacak diğer bir çıkarım, düşünebilecek kadar ömrü olmadan ölenlerin bu cezadan muaf olacağıdır. Ayette, Allah insanın pişman olacağını da açıkça vurgulamış oluyor ders vermek için. Bunu başka bir ayette de görmek mümkün. (7/A’raf-53)

Bu iki noktadan hareketle, herkesin Allah’ın mesajından haberdar olduğunu ve düşünecek imkan ve zamanın kendisine verildiğini söyleyebiliriz. Yani nerede doğarsa doğsun herkes bu imkana sahip. Eğer insan bu imkanları kullanmayıp, araştırmadıysa bu sorumluluk o insanın kendisine aittir.

Genel çerçeveyi çizdikten sonra bir de olayın diğer boyutuna bakalım. Acaba gerçekten müslüman toplumda doğan daha mı şanslı yoksa bu bir aldanma mı? Müslüman ailede ya da toplumda doğanlar acaba gerçekten müslüman olarak yaşıyor mu? Acaba kurtuldular mı?

Kur’an bizi bu konuda uyarıyor ve insanların ‘inandık’ deyip kurtulamayacağını, sınanacaklarını söylüyor. (29/Ankebut-2, 29/Ankebut-3) Yani tek başına, inandığımızı söylememiz bizi kurtarmıyor, üstüne bu inanışımızı yaşamımıza da dökmemiz gerekiyor.

İnandım demek yeterli mi?

Bu açıdan baktığımızda, bizim olumlu gördüğümüz şeyler olumsuz da olabilir. Yani, biz ‘nasılsa müslümanım’ diyerek belki boş vererek yaşıyoruz. Kendimizi zaten kazanmış gibi hissediyoruz. Örneğin müslüman toplumlarının yüzde kaçı Kur’an’ı anlayarak ve düzenli okuyor, hayatına tatbik ediyor?

Etrafınıza bakarak bu soruya kolayca cevap bulabilirsiniz sanıyorum. Öyleyse, müslüman bir ailede doğan bir kişinin doğrudan daha şanslı olduğunu söylemek zor. Diğer yandan, diğer toplumlarda da, düşünen insanların Tanrı’yı bulabilmesi için gerekli donanıma sahip olduklarını söyleyebiliriz.

Ayrıca, her insanın kendi bulunduğu şartlara göre imtihan edileceğinden bahsetmiştiim. Bunu bir analoji ile anlatmak gerekirse. İki koşucu düşünelim. Bunlardan biri diğerinden 100m ilerde yarışa başlıyor. Eğer değerlendirme, varış noktasına ulaşma süresine göre olursa burada adalet yok deriz öyle değil mi?

Peki, değerlendirme, birim sürede alınan mesafe üzerinden olmuş olsaydı adil der miydik? Demek oluyor ki, adalet ilk bakışta bakıldığında sağlanmıyor gibi görünebilir. Oysa, asıl adalet hayatın içindeyken değil, değerlendirme aşamasında sağlanacak.

Nitekim, Allah’ın bize bir çok Kur’an ayetinde, adil olacağını, kimseye haksızlık yapmayacağını, zulmetmeyeceğini, herkesin yaptığının karşılığını alacağını açıkça söylüyor. (10/Yunus-44 , 16/Nahl-111 , 21/Enbiya-47, 4/Nisa-40 , 16/Nahl-96)

Yazının sonraki bölümü için tıkla.

Gökhan

İlahi Adalet Dizisinin Önceki ve Sonraki Yazıları<< İlahi Adalet (7) : Kötülük Sorunu (5): Allah çocuklara yapılan kötülüklere neden izin veriyor?İlahi Adalet (9) : Allah’ın dilediğini hidayete erdirmesi haksızlık değil mi? >>