İlahi Adalet (9) : Allah’ın dilediğini hidayete erdirmesi haksızlık değil mi?
Yazının önceki kısmı için tıklayın.
Bölüm 3: Ahiret hayatına dönük adaletsizlikler var mı?
Madde 6. Allah’ın dilediğine hidayet vereceğini veya dilediğini saptıracağını / kalplerini mühürleyeceğini söylemesi adaleti zedelemez mi?
Çeşitli Kur’an ayetlerinin mealinde geçen ‘Allah’ın dilediğini hidayete erdirecek olması‘ veya Allah’ın bazı insanların kalplerini mühürlemesi, gözlerine perde indirmesi konusu birçok insanın zihninde ‘Allah keyfi olarak mı seçim yapıyor, eğer öyleyse insanın imtihan olmasının ne anlamı var‘ şeklinde sorular uyanmasına neden olabiliyor. (Bkz. 6/Enam-125, 2/Bakara-7, 14/İbrahim-4, 35/Fatır-8)
Bu gibi ayetlerde, sanki kişi kendi rızasıyla iyiyi ya da kötüyü seçmiyor, Allah onu cebren yönlendiriyor gibi bir yorumda bulunarak, Allah adil değil ya da Allah varolsaydı böyle olmazdı gibi iddialarda bulunulabiliyor.
Birçok Kur’an ayetinde, insanın seçimini kendisi yapacağı belirtilmiş ve inanıp inanmama kararını insanın kendisinin vereceğine vurgu yapılmıştır.
De ki: “Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” … Kehf, 29
Şüphesiz biz onu (ömür boyu yürüyeceği) yola koyduk. O bu yolu ya şükrederek ya da nankörlük ederek kat eder. İnsan, 3
Bu gibi ayetlere bakıldığında Allah’ın cebren insanları belli bir yolu seçmeye zorlamadığını, insanların kendi seçimlerinin sonuçlaını yaşayacaklarını görebiliriz.
Bu ayetlerle birlikte insanın aklının kullanmasının önemine işaret eden bir çok ayetin (Bkz. İlgili yazı) ve Allah’ın kullarına adil davranacağını belirttiği onlarca ayetin (Bkz. bazı ayetler : 10/Yunus-44 , 16/Nahl-111 , 21/Enbiya-47, 4/Nisa-40 , 16/Nahl-96) birlikte değerlendirilmesi sonucunda, islamda insanların özgür iradeleri olmadığını ya da ne yaparlarsa yapsınlar sonucun değişmeyeceğini söylemek, Allah’ın haksızlık veya adaletsiz yaptığını ileri sürmek mümkün görünmemekte.
Peki o halde, Allah’ın dilediğini hidayet erdirecek olması konusunu nasıl ele almalıyız:
Benim araştırmalarıma göre bu konuda iki yorum söz konusu. Bana göre bunların ikisi de doğru olabilir. Bu iki görüşü kendi yorumumu da katarak aşağıda belirtmeye çalışacağım:
1- Ayet meallerinin asıl manayı yansıtmaması:
Bazı mealciler, ‘Allah’ın dilediğini hidayete erdirecek olması‘ ile ilgili ayetlerde geçen ‘men yeşâu’ fiilinin yanlış çevrildiğini, bu kelimenin ‘dilediğini‘ şeklinde değil ‘dileyeni‘ şeklinde çevrilmesinin mana itibariyle daha doğru olacağını söylerler.
Neden böyle çevrilmesi gerektiği ile ilgili izahları var ancak teknik detaya girmek istemiyorum. Çeviri böyle yapıldığında, ayetlerde geçen ifadeler, Allah’ın dileyeni hidayete erdireceği şeklinde Türkçeleştirilmiş oluyor. Yani hidayete ermeyi isteyen, dileyen, bu konuda çaba gösteren kişiye Allah hidayet vermiş oluyor ki bu da adaletsizlik iddiasını ortadan kaldırıyor.
Buna benzer şekilde, Allah dileyeni/isteyeni/uğraşanı hidayete erdirir, dilemeyeni/istemeyeni/uğraşmayanı da saptırır şekilde benzer ayetleri anlamlandırmak mümkün.
Örnek olarak aşağıdaki iki ayeti incelediğimizde, Allah, dilediğini seçeceğini söylemesinin hemen akabinde ‘kendisine yönelenleri doğru yola iletir’ diyerek, aslında kimleri saptırmayacağını ya da hidayete erdireceğini belirtmiş de oluyor.
Yani önce kulun, özgür iradesi ile bir adım atması gerektiğinin altı çiziliyor. O bakımdan, buradaki ‘dilediğine’ şeklinde çevrilen kelimenin ‘dileyeni’ şeklinde çevrilmesi Türkçe anlam bütünlüğü bakımından daha isabetli olacağı fikri savunulabilir.
İnkâr edenler diyorlar ki: “Ona (Muhammed’e) Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!” De ki: “Şüphesiz Allah dilediğini saptırır, kendisine yöneleni de doğru yola eriştirir.” Ra’d, 27
“Dini dosdoğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin!” diye Nûh’a emrettiğini, sana vahyettiğini, İbrâhim’e, Mûsâ’ya ve İsâ’ya emrettiğini size de din kıldı. Fakat senin kendilerini çağırdığın şey (İslâm dini), Allah’a ortak koşanlara ağır geldi. Allah, ona dilediğini seçer. İçtenlikle kendine yönelenleri de ona ulaştırır. Şuara, 13
2- Allah’ın mutlak iradesi ile kulun cüzi iradesinin ilişkisi:
Diğer bir açıklama ise çevrinin ‘dilediğini’ şeklinde kalması halinde de bunun bir çelişki ya da adaletsizlik oluşturmadığı yönünde. Bunu da iki alt başlıkta inceleyebiliriz.
2a -Ayetler bütüncül olarak değerlendirilmeli
Kur’an ayetleri incelenirken, konunun işleniş biçimine göre, ayetten önce gelen diğer ayetler ve sonra gelen ayetler incelenerek ortaya çıkan anlamın ele alınması esastır.
Bununla birlikte, bir konu hakkında Kur’an ne söylüyor diye bakıldığında, bu konuyla ilgili Kur’an’da geçen tüm ayetler birlikte değerlendirilerek anlam çıkarılmalıdır.
Zira, aynı konudaki değişik ayetler Kur’an’da birbiriyle çelişki içinde değilseler de, konunun farklı bir noktasına temas ediyor olabilir. O nedenle bütüncül bir anlama ulaşmak için konu tüm yönleriyle ele alınmalı.
Örneğin, bu konuyla ilgili en üstte verdiğim ayetlerin önünde ve sonrasında gelen ayetler incelendiğinde Allah’ın hiç bir şart ve koşul olmadan tamamen rastgele bir şekilde insanları saptırdığı ya da gelişigüzel bir şekilde insanları hidayete erdirdiği şeklinde bir sonuca ulaşılamayacağı görülür. Yani bütüncül bakıldığında Allah’ın saptıracağı, kalbinin mühürleyeceği insan tipi için bir tanımlama yaptığı görülebilir.
En’am 124: Onlara bir âyet geldiği zaman, “Allah elçilerine verilenin bir benzeri bize de verilinceye kadar asla inanmayacağız” derler. Allah, elçilik görevini kime vereceğini çok iyi bilir. Suç işleyenlere Allah katından bir aşağılık ve yapmakta oldukları hilekârlık sebebiyle çetin bir azap erişecektir.
En’am 125: Allah, her kimi doğruya erdirmek isterse, onun göğsünü İslâm’a açar. Kimi de saptırmak isterse, onun da göğsünü göğe çıkıyormuşçasına daraltır, sıkar. Allah, inanmayanlara azap (ve sıkıntıyı) işte böyle verir.
En’am 126: Bu, Rabbinin dosdoğru yoludur. Şüphesiz düşünüp öğüt alacak bir toplum için âyetleri ayrı ayrı açıkladık.
Diğer bir örnek:
Bakara 6: Küfre saplananlara gelince, onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir, inanmazlar.
Bakara 7: Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır.
Allah’ın, insanların seçimlerine göre onlara muamele edeceğini gösteren bazı Kur’an ayetleri:
Verdikleri sağlam sözü bozmalarından, Allah’ın âyetlerini inkâr etmelerinden, peygamberleri haksız yere öldürmelerinden ve “kalplerimiz muhafazalıdır” demelerinden dolayı (başlarına türlü belâlar verdik. Onların kalpleri muhafazalı değildir), tam aksine inkârları sebebiyle Allah onların kalplerini mühürlemiştir. Artık onlar inanmazlar. Nisa, 155
“Kalplerimiz muhafazalıdır” dediler. Öyle değil. İnkârları sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Bu yüzden pek az iman ederler. Bakara, 88
Sonra, onun ardından birçok peygamberi kendi toplumlarına gönderdik. Onlara apaçık mucizeler getirdiler. Fakat onlar önceden yalanlamakta oldukları şeye inanacak değillerdi. İşte biz haddi aşanların kalplerini böylece mühürleriz. Yunus, 74
Allah’ın âyetlerine inanmayanları, Allah elbette doğru yola iletmez. Onlar için elem dolu bir azap vardır. Nahl, 104
Onlar yoldan sapınca, Allah ta kalplerini (doğru yoldan) saptırdı. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez. Sa’f, 5
Özetle, ayetlere genel olarak bakıldığında, Allah’ın durduk yere insanları saptırmadığını, insanların kasıtlı ve sürekli bir biçimde inkar ettiğini, buna istinaden yaptıklarının karşılığının kendilerine verildiğini görmek mümkün. Bununla birlikte Allah bu ayetleri insanların öğüt alıp doğru yolda kalması için bize iletiyor.
2b- Önce Kulun İradesi Sonra Allah’ın dilemesi gerçekleşmeli
Yukarıda belirtilen ayetlerle birlikte bir de Allah’ın külli iradesinin ve insanın cüzi iradesinin ne olduğunun anlaşılması gerekiyor. Bu ikisi arasındaki ilişki anlaşılmadan Allah’ın sistemini anlamak zorlaşır.
Bu başlı başına bir konu olduğundan tüm detaylarına girmeden sadece konu ile ilgili birkaç şey söylemek istiyorum.
Allah her şeyi yaratma gücüne sahip olan ve bu yaratmasında herhangi bir ortak bulunmayan bir varlıktır. Burada ortak bulunmayan derken, bunun sadece başka bir tanrı olarak algılanmaması gerek.
Bu ifade, başka ilahları da ortadan kaldırdığı gibi, yaratma sıfatının herhangi bir müdahaleye açık olmadığını da ifade etmektedir.
Yani, Allah herhangi bir eylemi için izin almaz, insanlara danışmaz. Allah, insanlara göre kararını şekillendirmekten münezzehtir. Ne var ki, Allah’ın sıfatlarından biri de ‘adl’ yani adil olan sıfatı olduğu için ve aynı zamanda affedici olduğu için, O biz insanlara karşı haksızlık yapmayacağından, yine kendi isteğine göre, bize muamele eder. Bu Allah’ın mutlak iradesinin gereğidir.
Özgür İrade ve Külli İrade
Allah tüm kudreti elinde bulundurmakla birlikte, insana çok küçük ama çok ayrıcalıklı bir özellik yüklemiştir. O da, insanın isteme yeteneğidir. Yani, seçim yapma, özgür iradesini kullanma becerisi.
Yalnız, bu, insanı şaşırtmamalı. Özgür irade, insanın kendi aklıyla ne tercih yapacağını ortaya koyması adına çok yüce bir özellik olmasına rağmen Allah’la kıyaslandığında çok sınırlı bir haktır. Yani insan dileme yetisine sahip olmakla birlikte, gerçekleştirme yetisine sahip değildir. Gerçekleştirme, yani olayları yaratma yine Allah’ın elindedir.
Bu durum bize, insanların Allah’a inanıp inanmama konusunda seçim hakları olduğunu göstermekte, buna bağlı olarak da insanın doğru yola iletilmesi veya saptırılması hükmünün yerine getirilmesinin Allah’ın takdirinde olduğunu vurgulamaktadır. Bu anlayışta, evet Allah dilediğini saptırmaktadır zira Allah dilemezse hiç bir şey olmamaktadır.
Ancak peki Allah’ın bu konudaki dileme kriteri nedir önemli olan budur. Yani, Allah insanların hidayete ermesi veya saptırılması konusundaki dilemesini neyi dikkate alarak yapmaktadır? Ayetlerden anladığımız üzere bu dileme insanın kendi iradesini nasıl kullandığı ile ilişkilidir. Yani önce insan cüzi iradesi ile bir seçim yapmalı ve o seçimde sebat etmelidir.
Somut ifade etmek için bir örnek vermek istiyorum. Bir öğretmen düşünelim. Öğretmen öğrencilerine diyor ki, ‘içinizden dilediklerime 100 verip sınıfı geçireceğim, dilediklerime de 0 verip sınıfta bırakacağım’ Şimdi biz bunu duyunca deriz ki hocam bu haksızlık değil mi?
Ancak öğretmen devam ediyor ‘Ancak ben çalışkan, dürüst, ahlaklı olanlarınız için 100 vermeyi dileyeceğim; tembel, yalancı, ahlaksız olanlarınız için ise 0 vermeyi dileyeceğim’. Peki bu durumda hala adaletsizlik bu der miydik?
Allah da aslında Kur’an’da bize bunu söylüyor. Biz buradaki ‘dilediğini’ ifadesini görünce, bunu gelişigüzel, rastgele şeklinde algılıyoruz dilimizi kullanma şeklimiz gereği. Oysa buradaki dileme, bir şarta, ön koşula bağlı, Allah’ın takdir etme yetkisidir. Bu ön koşul da insanın iradesidir.
Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi elbette topyekûn iman ederlerdi. Böyle iken sen mi mü’min olsunlar diye, insanları zorlayacaksın? Yunus, 99
Yukarıdaki iki görüşten hangisini esas alırsak alalım, Kur’an ayetlerine bütüncül olarak bakıldığında, insanın aklının ve özgür iradesinin öne çıkarıldığını, Allah’ın adaletsizlik yapmayacağını, insanın kendi iradesi ve seçimi sonunda hakkettiğinin kendisine verileceğini anlıyoruz.
Madde 7. Allah’ın Kur’an’da dilediğini affedeceğini, dilediğini affetmeyeceğini söylemesi adil mi?
Allah’ın bazı Kur’an ayetlerinde dilediğini affedeceğini belirtmesi hususu da bir önceki madde de olduğu gibi gündeme gelen bir konu. Burada da sanki Allah, insan ne yaparsa yapsın, dilediğini affeder gibi bir anlam çıkıyormuş iddiasını doğru bulmuyorum. Çünkü biz ‘dilediğini‘ kelimesini günlük hayatta ‘kafama nasıl eserse’ manasında kullandığımız için, Allah da sanki bu mana da kullanıyor gibi düşünüyoruz.
O sebeple ‘dilediğini’ kelimesini duyduğumuzda zihnimiz, “Allah -insan ne yaparsa yapsın- dilediğini affeder” şeklinde algılıyoruz. Dikkat ederseniz, – işaretleri arasındaki kısmı beynimiz tamamlıyor, metinde böyle bir ifade yok.
Oysa Allah’ın birini affetmeyi dilemesi, o kişinin yaptıklarına ve çabasına göre değişiyor. Bir önceki maddede belirttiğim izahlar bu madde için de geçerli olduğundan ayrıca bir açıklama gereği duymuyorum. Bu konu ile ilgili bazı örnek Kur’an ayetlerini aşağıda bulabilirsiniz.
Bakara 284, Ali Imran 129, Maide 18, Nisa 48, Nisa 116, Tevbe 27, Yunus 107, Fetih 14
Yazının sonraki kısımları için görüşmek dileğiyle.
Gökhan
Bir yanıt yazın