dini anlamak

Pew araştırma şirketinin 230 ülkede yaptığı araştırmalar sonucunda, dünya nüfusunun %23’ünün müslüman olduğu tespit edilmiş. Yaklaşık 1.6 Milyar insan demek. Peki gerek ülkemizde, gerekse dünyada İslam dini nasıl biliniyor?

Uzağa gitmeye gerek yok. Çevremizde, medyamızda ya da kendi içimizde bile bu sorunun cevabını bulabiliriz. Görüntü maalesef çok iç açıcı değil. Bu durum, aslında ‘İslam Dini’ ile ‘Uygulamadaki İslam’ arasındaki kırılmadan kaynaklanıyor. İslam dininin kitabı olan Kur’an-ı Kerim ve peygamberi olan Hz. Muhammed (S.A.V)’ten itibaren yaklaşık 14 asır geçti. Bu geçen zaman içinde başlangıçtaki uygulamalardan kopmalar ve uzaklaşmalar meydana geldi. Bu uzaklaşmalar, yıllar içinde üzerine yenilerinin eklenmesiyle bizi gerçek dinden çok ötelere götürmeye başladı. Neticede bugünün insanı, dini gerçek kaynak olan Kur’an’dan değil, kulaktan dolma ve sonradan eklenme bir çok bilgi ile doldurdu.

Bu eklenenler yaşamımızın o kadar içine girdi ki, din ile bütünleşti, onun ayrılmaz bir parçası haline geldi. Gelenek dediğimiz bu eklemeli yapı zaman içinde bize neyin gerçek, neyinse sonradan eklenen olduğunu unutturdu.

Yukarıdaki şekil ile şu anki durumu bir nebze olsun resmetmeye çalıştım.

Hurafeler

Şekilde görüleceği üzere, dini konularda bilgi edinmeye çalışan insanın karşısına ilk olarak toplumda etkin bir şekilde paylaşılan hurafeler yer alıyor. Hurafeler, aslında din ile ilgisi olmayan ama toplumsal hayat içinde, farklı kültürlerdeki veya inanışlardaki insanların taşıyıp getirdikleri her türlü söz ve davranışlar. Diyanet işlerinin 21. Yüzyıl Türkiyesi’nde Hurafeler isimli yayınladığı eserdeki bazı hurafeler şöyle:

  • Cenazenin 7., 40., 52. gecesi ile ölüm yıldönümünde hatim ve mevlit okutmak
  • Türbe ve yatırlardan medet ummak, bir yatırın mezar taşına mum yakıp, dilek tutmak,
  • Dileğin kabulü için ağaçlara bez-çaput bağlamak, türbelere adakta bulunmak, türbe ziyaretlerinden şifa beklemek,
  • Yeni doğan çocuğun dindar olması için göbek bağının cami avlusuna bırakmak
  • Gece tırnak kesenin başına kötü şeyler geleceğini ve günah olduğunu söylemek
  • Cam ve porselen gibi eşyanın aniden düşüp kırılmasını, bir belanın defedileceğine işaret saymak,
  • Kahve falına bakmak, falcılara, büyücülere gitmek,
  • Merdiven altından geçmeyi uğursuzluk saymak,

Maalesef bu tür inanışlar hayatımızın içine o kadar işlemiş durumda ki, bunlara uymadığımız zaman başımıza bi’şeyler gelmesinden korkuyoruz. Belki tam olarak bunlara inanmıyoruz ama yine de istemeden bunlara uyuyoruz. Bu tür inanışların sayısı o kadar çok ki, bunları aşıp dinin özüne ilerlemek cidden güçleşiyor. Hatta bunlar öyle kalın bir perde oluşturuyor ki önümüzde, bunları din sanıp gerçek dinden çok uzaklara gidebiliyoruz.

Yorumlar

Gerçek islama ulaşmamızda bazen yardımcı, bazen de engel olan bir ara unsur da, din konusunda konuşan, yazan insanlar. Bu insanların iyi niyetli olanları var, kötü niyetli olanları var. İyi niyetli olup istemeden kötü bir sonuca hizmet edenleri de var. Ancak en tehlikeli olanı, sadece kendisinin takip edilmesini isteyen, dinin ancak kendi eserlerinin okunmasıyla en iyi şekilde anlaşılacağını iddia edenler.

Bir müslüman olarak, farklı kaynaklardan ya da alimlerden beslenmek en doğal bilgi edinme biçimi. Ancak neticede herkes kendi yaptıklarından hesaba çekilecek. Öyleyse başkalarını Allah ile aramızda bir unsur olarak yerleştirmemeliyiz. Araştırma, okuma, öğrenme sorumluluklarımızı bir alime yükleyip, kendimiz hiç birşey yapmadan ona tabi olmamalıyız.

Kur’an’da Allah herkesin kendi yaptıklarından sorumlu olacağını ve kimsenin başkasının günahını yüklenemeyeceğini belirtiyor. Durum böyleyken, hiç araştırmadan, sorgulamadan birinin yorumlarına tabi olmak, onun olası yanlışlarına da uymak anlamına gelir. Eğer o kişi yanılıyorsa, hesap günü onu suçlayamayız. Aşağıdaki ayet bunu açıkça gösteriyor:

…Herkes günahı yalnız kendi aleyhine kazanır. Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın günah yükünü yüklenmez. Sonra dönüşünüz ancak Rabbinizedir… En’am 164

Din konusununda başka insanların yorumundan faydalanmak gayet normal bir durum ancak aşağıdaki hususlara dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyorum:

  • (Peygamberimiz dışında) hiç bir insanı özel kabul etmemek
  • Hiç bir kişinin söylediklerini sorgusuz doğru kabul etmemek
  • Bir kişinin peygamberimiz ile veya Allah ile özel iletişim kanalları olan seçilmiş kişiler olduğuna inanmamak
  • Bir kişiyi beğensek bile onun dışında başka kaynakları da araştırmak
  • Kur’an yerine kendi eserlerinin okunmasını tavsiye eden kişilere itibar etmemek
  • Kur’an’dan dolaylı ya da doğrudan uzaklaştıran insanları takip etmemek
  • Kaynağını belirtmeden ifade edilen yorumlara dikkatle yaklaşmak
Rivayetler

Şekilde görüleceği üzere, hadislerden önce böyle bir tabaka yerleştirdim. Rivayet aslında bir olayı ve sözü nakletme anlamına geliyor. Benim buradaki kullanma amacım ise, peygamberimizin sözü olarak aktarılmış ama aslında gerçekte öyle olmayan, zaman içinde hadismiş gibi nakledilmiş sözler. Kendimize şu soruyu sormamız gerek: Peygamberimize ait olduğu söylenilen her söz gerçekten O’nun mudur? Hiç bir tane dahi sonradan eklenmiş, uydurulmuş söz olamaz mı?

Bazı hadis kaynaklarında olan sözleri incelediğimizde aslında bu sorunun cevabını buluyoruz. Kur’an ile çelişkide olan ve peygamberimizin söylemesinin mümkün olmadığı sözler rivayet edile edile günümüze kadar ulaşmış durumda. Bu rivayetlerin yazıya dökülmesi hicri 3. yüzyıldan itibaren olduğundan bu arada geçen 300 sende bir çok tahrifatın olması da mümkün.

Gerçekten peygamberimize ait olması mümkün olmayan bu tür rivayetler gerçek islamı anlamamızın önündeki büyük engellerden. Zira bu tür asılsız rivayetler o kadar çok ki, bunlara dayanılarak din adına çok yanlışa sapan insan mevcut. Hatta bu tür olaylar o kadar çok ki, islamın geniş kitlelerce yanlış bir biçimde algılanmasına neden oluyor. Bu tür rivayetlerin diğer bir olumsuz etkisi, müslümanların tek bir çatı altında birleşmesi yerine, dağılıp, gruplaşmaları ve bu da yetmiyormuş gibi bu grupların birbirlerini düşman ilan ederek birbirleriyle savaşmaları. Düşünebiliyor musunuz aynı din içindeki farklı görüşlere ait insanlar birbiriyle mücadele eder hale gelmiş.

Gerçek dinden ne kadar uzaklaşırsak işte başımıza o kadar işler açılıyor. Bu mezhepleşme veya gruplaşma konularına şimdilik fazla değinmeyerek önemli Hadis kaynaklarında geçmesine rağmen Kur’an, akıl ve vicdan ile büyük çelişki içinde olan ve peygamberimize ait olmadığı bariz olan bazı rivayetleri paylaşmak istiyorum.

Burada şunu netleştirmek gerek, peygamberimize ait olan bir sözü reddetmek hadis reddetmek anlamına gelir ki bu tehlikelidir ancak peygamberimizin bir sözü söylemiş olamayacağını delilleriyle göstermek, Hadisi reddetmek değil, tam tersi gerçek hadisi yanlışlardan temizlemektir.

  • “Dinini değiştireni (islamdan çıkanı) öldürün.”  Buhari, Kitap 4, Cilt 52, Hadis 60
  • “Uğursuzluk üç şeydedir, at, ev ve kadın”, Buhari, Kitap 7, Cilt 62, Hadis 30
  • “Kara köpekler şeytandır”, Muslim, Kitap 4, Hadis 1032
  • “Bir grup maymun zina yapan bir maymunu yakalamış ve taşlama cezasını uyguluyorlardı. Onları bu haklı işte desteklemek için ben de taş atarak yardım ettim”, Buhari, Kitap 5, Cilt 58, Hadis 188

Yukarıdakiler gibi pek çok rivayet bulmak zor değil. Bu rivayetler bir çok Kur’an ayeti ile çelişiyor. Bu durumda biz bunları peygamberimizin söylemediğini düşünmeliyiz.

Hadisler

Hadis peygamberimizin sözleri ve uygulamalarıdır. Yukarıda da bahsi geçtiği üzere bir çok uydurma içinden gerçek hadisleri bulmak kolay değil ancak bunlara ulaşabilmek için aşağıdaki yöntem izlenebilir:

  • Peygamberimiz Kur’an ile çelişmeyeceğine göre Hadisler Kur’an ile açık bir çelişkide olmamalı
  • Hadisler kendi içinde çelişkili olmamalı
  • Hadisler akıl ve vicdana tamamen zıt olmamalı
  • Hadisler tarihi olaylara aykırı olmamalı
  • Birçok kişinin görmesi gereken bir olayı tek bir kişinin rivayet etmiyor olmalı
  • Rivayet eden daha sonra pişman olup hadis uydurduğunu itiraf etmemiş olmalı ya da rivayetin yalan olduğu ispat edilmemiş olmalı

Eğer bu şartları sağlayabiliyorsak bunu peygamberimizin söylediğine inanabilir ve uygulayabiliriz. Aksi halde, farklı amaçlarla peygamberimize isnad edilmiş her sözü gerçekten O’nun sözü gibi ele aldığımızda en büyük haksızlığı peygamberimize yapmış oluyoruz. Bu da aynı din altında bölünmemize, birbirimizi suçlar hale gelmemize ve gerçek dini tanıyamamamıza neden oluyor.

Oysa peygamberimiz, Kur’an-ın en güzel uygulayıcısı, en üstün ahlak sahibi, örnek bir insandı. Biz O’nun gibi olabilmek, O’nun ahlakını örnek almaya çalışmak yerine, detaylarda kaybolup, uydurulmuş yüzlerce rivayetin peşinden giderek O’nun bize aktardığı dinden çok başka yerlere savruluyoruz.

Bir şeyin altını çizmekte fayda görüyorum. Hadisler (yani peygamberimizin gerçek sünneti) kesinlikle dini anlamamızda bir engel değil aksine bir gereklilik, lakin dini anlamaya çalışırken önce Kur’an iyi bir şekilde anlaşılmalı sonra peygamberimizin uygulamaları dikkate alınmalıdır. Eğer bize hadis seviyesinde araştırmalarımızı yapar ve bunu yeterli görüp Kur’an noktasında kendimizi geliştirmezsek bu eksik olacaktır.

Allah Kur’an’da bize dinin kaynağının Kur’an olduğunu ve peygamberimizin de vahyi esas aldığını belirtiyor. Öyleyse biz de esas olarak vahyi dikkate almalı daha sonra peygamberimizin uygulamaları ile bunu tatbik etmeliyiz.

De ki: “Ben size, ‘Allah’ın hazineleri benim yanımdadır’ demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size ‘Ben bir meleğim’ de demiyorum. Ben sadece, bana gönderilen vahye uyuyorum.” De ki: “Görmeyenle gören bir olur mu? Siz hiç düşünmez misiniz?”, En’am, 50

De ki: “Ben türedi bir peygamber değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.” , Ahkaf, 9

Kur’an-ı Kerim

Peygamberimizin bize Allah’tan gelen sözleri aktardığı, kutsal ve bozulmamış bir kaynak Kur’an. Ne var ki, yukarıdaki şekilde gösterdiğim gibi Kur’an’ın dışına doğru bir çok tabaka serilmiş durumda. Bu tabakalardan geçip Kur’an’ı okumak ve anlamak noktasına gelmekte gerçekten ciddi sıkıntılarımız var. Aslında bunu becerebilsek din adına bize anlatılan gerçek dışı şeyleri temizleyecek, zihnimizdeki boşlukları dolduracak ve Allah’a kul olmanın önemini keşfedeceğiz. Ancak günümüz islam alemi Kur’an’dan uzaklaştı. Araya bir çok aracı girdi. Biz o yüzden islamın kaynağı olan kitabımız Kur’an’ı okumaz olduk. Okumadıkça da islam diye aslında belki %60 başkalaşmış bir dini yaşamaya başladık.

Buradaki sorun, sadece dini yanlış anlıyor ve uyguluyor oluşumuz değil, bu kadar kaynağından saptırılmış bir din insanlara manasız, anlamsız veya saçma gelmeye de başlıyor. Bunun sonucu olarak da, insanlar islamdan kökten uzaklaşmaya başlıyor. Belki başka bir dine geçme arayışına giriyor, belki de tamamen ateist olmaya gidiyor. Çünkü o kişinin gördüğü, algıladığı, çevresinde uygulanan din, içine bir çok uydurmaların kaynatıldığı bir din, böyle bir din de ister istemez insana ‘böyle saçma şey mi olur’ dedirtiyor.

Kur’an okumakla ilgili diğer önemli bir nokta, Kur’an’ın manasını anlayarak okumak gerektiği. Çoğu Kur’an okuyan Kur’an’ı sadece seslendirmekle yetiniyor. Ben bunun gereksiz olduğunu iddia eden biri değilim lakin asıl faziletin ve bize fayda sağlayacak olan kısmın anlamını bilerek okumak gerektiği kanaatindeyim. Bunu ister Arapça öğrenerek yapabiliriz, istersek de meal ve tefsirler aracılığıyla.

Kur’anı anlama konusunda da şu önerilerimi sıralamak isterim:

  • Kur’an’ı mümkünse arapçasını öğrenerek okumak (ingilizce öğrenmek için bir çok çaba harcıyorsak Allah’ın kelamı için de harcayabiliriz)
  • Meal veya tefsir okuyacaksak tek bir kişinin eserine bağlı kalmadan karşılaştırmalı olarak okumak
  • Kur’an’da konular bir sıra takip etmedeğinden okuması kimine güç gelebilir, bu konuda azimli olmak
  • İlk okumaya başlamada nüzul (iniş) sırasını takip etmek veya konu bazlı bir sırada okumak
  • Kur’an’ı bir roman okur gibi, bitirmek üzere değil, üzerine düşünerek, ince ince okumak
  • Kur’an’ı bir kere bitirmekle yetinmemek ve her fırsatta okumak ve başucu kitabımız haline getirmek
  • Kur’an okumak için zamanımız yoksa veya zor geliyorsa mealleri sesli olarak (radyoda, telefondaki uygulama ile vb şekilde) dinlemek

Andolsun biz, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?, Kamer, 17

Umarım bu öğüdü tutar ve İslamı doğru bir şekilde anlama yoluna gireriz.

Gökhan