B-Hayatın içinden
Ayrılık üzerine..
1Çocuklar ! Sevmek her ne kadar çok güzel bir duygu olsa da içinde bazen ayrılığı da barındırır.
Şimdi anlatacaklarım ayrılıkla ve onunla nasıl baş edeceğinizle ilgili.
Hani yaşlı bir kadın kazağı yanlış ördüğünü farkeder ve onu söker ya; ya da bilgisayarda üzerinde uzun süre çalıştığınız bi dosyayı yanlışlıkla kaydetmeden kapattığınızda delirecek gibi hissedersiniz ya; işte böyle küçücük şeyleri kaybettiğinde bile bu kadar kötü hissediyorsa insan, birini gerçekten sevip, bir çok emek harcayıp onu kaybettiğinde neler hisseder değil mi?
Sevdiğim Filmler
0Şöyle bir filmlere göz atayım dedim.. Seyrettiklerim içinden hangilerini en çok seviyorum diye.. Bazen sevdiği şeyi seçmesi zordur insanın.. Ben de filmleri hissettirdiği duygu ve düşüncelere göre listeledim.. Bir duygunun diğerine üstünlüğü var mıdır? (daha&helliip;)
Hayatın Anlamı
0Çocuklar ! Bu hayatta çıkarılabilecek sayısız ders var. Bu dersleri çıkarmak ve iyi bir insan olmak o kadar da zor değil. Ama maalesef insanların çoğu etrafına bakarken herşeyin bir manası ve nedeni olduğunu düşünerek bakmazlar. Sadece düz bir şekilde yaşar, nerden gelip nereye gitmek istediklerini pek sorgulamazlar. Bu yüzdendir ki “Cahillik mutluluktur” gibi cümleler türemiştir. Siz bu laflara itibar etmeyin. Çünkü dünyanın safi mutluluk amaçlı bir yer olmadığını görmemek için kör olmak gerek. Elbette dünyada mutlu olmak güzel ve gerekli bişey ama düşünsenize, sadece mutlu olmak ve zevkini çıkarmak için 70-80 sene yaşayıp sonra yok olmak anlamlı mı?
İnanmak…
1Bir Hadis’te efendimiz şöyle buyurur: “Nasıl yaşıyorsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz.” (Mirkât, 1/332)
Hz. Ömer (ra) ise bir sözünde şöyle der: “İnandığı gibi yaşamayanlar, yaşadıkları gibi inanmaya başlarlar.”
Bu iki sözü birlikte değerlendirince şu çıkıyor:
Anlaşmak..
0“Bir gün, bir bilge, kendi türleriyle uçmayı reddeden iki ayrı cins kuşa rastlar yol kenarında. Hayli merak eder bu iki farklı yaratığın nasıl olup da kendi aileleriyle, ait oldukları yerlerde yaşamak istemediklerini, nasıl olup da bir ´yabancı´yı kendi kardeşlerine yeğlediklerini. Biri karga, biri leylek…
O kadar farklıdır ki kuşlar, ihtimal veremez birbirlerini sevdiklerine, türdeşleriyle değil de birbirleriyle uçmayı yeğlediklerine. Öyle ya, karga dediğin kargalarla uçmalıdır, leylek dediğinse leyleklerle. Yaklaşır ve merakla inceler kuşları. Ta ki her ikisinin de topal olduğunu keşfedinceye kadar.
O zaman anlar ki, sahip oldukları değil, sahip olmadıklarıdır kimilerini birbirlerine yakın kılan. Topal kuşlar birbirlerinin ´eksik´lerini bilir ve onları sömürmek ya da örtmek yerine kabullenirler öylesine
En sahici dostluklar, ortak varlıklar üzerine değil, ortak yoksunluklar üzerine kurulanlardır. Aynı şekilde zengin, aynı şekilde mesut olanların ortak paydaları sabun köpüğü gibidir uçar, söner. Ortak acı, ortak hüzün, ortak pürüzdür esas yakınlaştıran, yaklaştıran…” Mesnevi.
Hz. Mevlana’nın dediği gibi: “Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşır.“
hayat üzerine
0geçen gün bir film izledim. ismi yerçekimi. filmin başlarında astronotlar mekik üzerinde çalışmalar yaparken arka tarafta tüm ihtişamıyla dönen dünya görüntüsü çok güzeldi. bu görüntü bana, filmin konusundan bağımsız olarak, olaylara ne kadar uzaktan bakarsan aslında o kadar küçük göründüklerini hatırlattı. bazen sorunları çözemememizin aslında onlara çok yakından bakmak olduğunu farkettim.
Düşününce, o dönen kocaman kürenin içinde, türlü insanlar, türlü dertler, koşturmacalar, mutluluklar, hırslar, hüzünler kısaca bizim hayat diye adlandırdığımız her şey vardı.. Hepsi bir kürenin içine sıkışmışcasına dönerek ilerliyordu.
Hepsine birden uzaktan bakınca insan şunu fark ediyor. üzüldüğümüz her şey gerçekten üzücü şeyler mi, gerçekten sandığımız kadar büyük mü? ya peşinden koştuklarımız, o kadar eforu hak edecek kadar önemli şeyler mi? Daha önemli şeyleri kaçırıyor olabilir miyiz?
Bazen hayatı bir tebeşire benzetiyorum.. her birimize verilmiş farklı renklerde, farklı uzunluklarda tebeşirler. her gün bu tebeşirle bir yerlere çizikler atıyoruz.. bazen yanlış yapıp yeniden çiziyoruz.. ve bir gün bu tebeşir bitiyor. hayat işte oraya kadar.. bazılarımız zamanının çoğunu aynı yerde daireler çizerek, hiç ileri gidemeyerek harcıyor tebeşiri.. bazıları hedefe doğru dümdüz ilerliyor.. bazılarının hedef diye koyduğu şey ise belki onu çok başka yerlere götürüyor.
sanırım sorulması gereken soru şu. Tebeşirin bittiğinde sen nerede olmak istersin?
Ocak 2014
Gökhan
sevmenin ve sevilmenin adabı
0herşey sevmeyle başladı… evrenin içinde hayat, hayatın içinde sen, senin içinde evren… nasıl ki büyük patalamaydı evreni başlatan, senin büyük patlaman da sevmekti…
her insanin içinde var olan bir nüvedir sevgi. kaynağı namütenahidir. sen büyütmezsin, sen yetiştirmezsin, sen meydana getirmezsin onu. O, sen var olduğun andan itibaren vardır içinde. açmayı bekleyen bir tomurcuk gibi bekler ve mevsimi geldiğinde salkım salkım açılır. tutamazsın, engel olamazsın. çünkü, o artık patlamak zorundadır. çıkmak zorundadır içinden, etrafa saçılmak, yayılmak zorundadır. Ta ki sonsuzla bütünleşsin… O yüzden sevmek sonsuz olmaktır. O yüzden aşk sonsuzluktur.
sevgi, herkesin kullanmasını bilmediği bir silahtan çıkan serseri bir kurşun gibidir. Sen sevmeyi öğrenmezsin, sadece seversin. nedenini bilmez, sorgulamazsın, sadece artık sana yük olmaya başlayan o ağırlığı atmak istersin. ve rahatlarsın, yüzünde gülücükler açar, baharın geldiğini işte o zaman anlarsın. zahmetsizdir sevmek, bilmek öğrenmek gerekmez.
ama sevilmek öyle midir? sevilmek emek gerektirir. sevilmeyi bilmek gerektirir. herkes sevebilir ama herkes sevilemez. sevilmeyi bilemez çünkü. sevmenin yükü sanadır, ama sevilmenin yükü O’nadır. sevmek sorumluluk gerektirmez ama sevilmek gerektirir.
sen doğduğun andan itibaren anne sevgisi gibi kutsal bir duyguyla sevilirsin. bunun kıymetini bilmemeyi ta o günden öğrenirsin. O günden umarsızca tüketmeyi edinirsin. Her sevginin anne sevgisi gibi bitmeyeceğini sanırsın. soğurursun, sömürürsün, kıymetini bilemezsin. tüketirsin sadece. çünkü sevilmeye ehil değilsindir.
Önemli olan sevgiyi verebilmek kadar onu alabilmektir. o yükü taşıyabilmektir.
sen severken hesap yapma ama sevilirken dikkatli ol. Eflatun’un dediği gibi:
“Kimseye kendinizi ‘sevdirmeye’ kalkmayın! Yapılması gereken tek şey, sadece kendinizi ‘sevilmeye’ bırakmaktır. Önemli olan; hayatta, en çok şeye sahip olmak değil, en az şeye ihtiyaç duymaktır. ”
Kendini sevilmeye bırak, o sevgi gelip seni bulunca da kıymetini bilecek kadar hünerli ol. Önemli olan ona sahip olmak değil, az olsa da değerini bilmektir. Çünkü hayatta az olan şeyler değerlidir.
Gökhan
Son Yorumlar