İnanmak kadar inanmamak da bir tercihtir. Ne var ki bu tercih her zaman sağlam argümanlara dayalı olmayabiliyor.
İmansızlığın 6 Şartı ismini verdiğim bu yazı dizisinin ikincisinde, gerçeklerden ziyade zanna dayalı olarak dine mesafe alan insanların bakış açısını yansıtmaya çalıştım.
Önceki yazı: İmansızlığın 6 Şartı: (1) Kendine iman
2- Zanna İman : Gerçek verilere dayalı değil, zanna dayalı düşünme
Genellikle ateist, deist ve agnostiklerin derin derin düşünerek, felsefi argümanları ve bilimsel verileri değerlendirerek bu görüşleri seçtiğini sanırız. Oysa inanmayan birçok kişi, psikolojik bazı süreçlerin sonucunda bu görüşleri benimsemişlerdir.
Elbette içlerinde, derinlemesine düşünerek bu görüşü seçmiş olanlar da vardır, ancak genel gözlemim, insanları, dinden soğutan unsurların oluşu ve insanların akıllarındaki sorulara doğru cevaplar bulamaması/bulamayacaklarına inanmaları.
Hayat içinde geçirdiğimiz birçok evre, tıpkı türbülanslı bir uçak yolculuğu bizi sarsıyor. Bu sarsıntıların bazıları düşüncelerimizi etkiliyor ve bizi farklı bir yola sevkedebiliyor.
İnsanları, özellikle gençlik çağından itibaren, ateizme doğru sürükleyen bazı nedenleri aşağıda kısaca listelemeye çalıştım. Her birinin neden yanlış olduğunu savunmuyorum, sadece genel bakış açısını yansıtmak amacım.
Çünkü, gerçek bilgiye değil, belirli bir zanna inanarak dinden soğumuş çok insan var. Hem de çok iyi bildiklerini zannederek.
Dediler ki: “Dünya hayatımızdan başka hayat yoktur. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman yok eder.” Bu hususta onların bir bilgisi yoktur. Onlar sadece zanda bulunuyorlar. Casiye, 45
a-Aile Ortamı
Birey olarak bizi öncelikli olarak şekillendiren ailedir. Ailenin, sadece dini konularda değil, birçok konuda bireyin hayata bakışı üzerinde önemli etkileri var. Din konusunda da, o ailede islamın ne kadar iyi algılandığı, yaşandığı ve aktarıldığına bağlı olarak çocuklar daha küçükten etkilenmeye başlıyorlar.
-Dindar, baskıcı aile modeli
Ateizme yönelen gençlerin genellikle dinsiz ailelerde yetiştiği düşünülür. Oysa, çoğu zaman bunun tam tersi olduğunu görmek zor değil. Birçok ateistin, neden ateist olduğunu açıklarken anlattıklarında, benim babam hafızdı, annem çok dindardı, dedem şu cemaattendi gibi ifadelerini görürsünüz.
Dini konuların çocuklara aktarılmasındaki başarısızlık ve çocukların/gençlerin üzerindeki ciddi aile baskısı, onları tam tersi yöndeki arayışlara doğru itiyor. Tıpkı genç kızlara aşırı korumacı, kısıtlayıcı, yargılayıcı, cezalandırıcı tavrın onları erkeklere daha çok yakınlaştırdığı gibi, dini konulardaki baskılar, zoraki uygulamalar, kınamalar gençleri dinden uzaklaştırıyor.
Ateistlerin, dindar aileden geldiklerini vurgulamalarındaki bir neden ise, ‘Bakın ben dini bilmeyen bir insan değilim. Bana anlatmayın. Ben çok iyi bildiğim için zaten uzaklaştım‘ mesajını vermek istemeleridir.
-Ateist aile modeli
Ateist bir ailede doğan biri de, dini sorgulamadan, dinsizliği seçiyor olabilir. Tıpkı dindar bir ailede doğanın pek çok kişinin, dini sorgulamadan, dindar olması gibi. Burada da, doğal ve hayata uygun olan tercihin dinsiz bir yaşam olduğu algısı ile yetişir çocuk. Hatta dinle ilgisi o kadar azdır ki, böyle bir sorgulamanın yapılması gerektiğini bile fazla düşünmez.
-Dinden bağımsız (seküler) aile modeli
Bunların dışında bir de müslüman olan (ben bu yazıda müslüman bakış açısını ele aldım, diğer dinler de düşünülebilir) ancak din ile uzaktan yakından bir ilgisi olmadan, tamamen dünya eksenli yaşayan aileler var.
Böyle bir ailede, öncelikli amaçlar, iyi bir meslek, iyi bir kazanç, varlık elde etmek, karizma, eğlence, mutluluk, iyi bir eş vb. unsurlar olduğundan, çocuk hayatta önemli olan şeylerin bunlar olduğunu düşünür ve ötesinde bir şeyler aramaya girişmez.
Görüldüğü üzere, bu şekilde çocuklukta ve gençlikte hatalı yönlendirmeler ve baskıyla uzaklaşan insanlar, psikolojik açıdan ateizme daha yakın hissetmeye çoktan başlamışlardır. Tek gereken, gerisini getirecek diğer etmenlerdir.
b-Dinin uygulanmasındaki bazı yanlışlar
Din deyince, tek bir din algısının olmadığını kabul etmek gerek. Zaman içinde dine yapılmış birçok ekleme, din denilen şeyi başkalaştırmış ve çarpık bir din anlayışını kültürle birleştirerek bize kadar gelmiştir.
-Gelenekteki hurafe ve çelişkili rivayetler
Daha önceki bir yazımda gerçek dinden bizi uzakaştıran unsurları yazmıştım. (İlgilenenler bu yazıya bakabilir) Sıradan akıl sahibi bir insan, din adına literatürdeki birçok hurafe, uydurma hadis ve geleneksel yaklaşımlara bakarak, bunlardaki yadsınamaz çelişkiyi görür ve ‘bunda bir yanlışlık var‘ demeye başlar.
Bu düşünce doğru olabilir ama bu, dinin yanlış olduğu anlamına gelmez.
-Mezhepçilik
Günümüzde müslüman olmanın tek başına yetmediği bize öğretilir. İllaki bir mezhebe tabi olmalısınızdır. İşin kötüsü, aynı dinden ama başka mezhepten olanlar birbirlerini düşman olarak tanımlamaya hatta kafir olarak tanımlamaya başlarlar. Bu yaklaşım, genç dimağları karıştırmak için fazlasıyla yetmektedir. Zira mezhep dinin önüne geçmiştir.
-Cemaatçilik
Dini anlamak için en iyi yolun kendi cemaatleri olduğunu iddia edenleri de görüyoruz. Nitekim, birçok genç arkadaş, bu cemaatlerin içinde yer almış ya da alıyor olabiliyor. Hatta, onların içinde olanlar, bazı yanlışlıkları farkederek, ‘demek ki din bana göre değil’ gibi bir sonuca gidebiliyor.
Zira cemaatçilikte, tek bir insanın yanılmaz, sorgulanmaz olduğu ve hatta seçilmiş, özel kişiler olduğu anlayışı akla ve mantığa ters gelmektedir.
-Şekilciliğin iman esaslarının önüne geçmesi
İslam, içinde çok güzel bir ahlakı barındırır. Lakin, islamdaki bu güzel ahlak, ne yazık ki ilmihal islamcılığı ile köreltilmiş durumda. İnsanlar Ramazan ayının ruhuna nasıl kavuşurum, nasıl içimde daha fazla hissederimin heyecanı yerine, her sene sakız çiğnemek orucu bozar mı gibi sorular soruyorlar. Namazla, abdestle ilgili sorular bir türlü bitmiyor.
Bu sorulardan geriye bir fazla bir alan kalmadığı için, gerçek islamın güzelliği topluma yansımıyor. (Bkz Kur’an’a göre ideal insan profili ile ilgili yazı)
c-Müslümanların Durumu
Sanırım, insanları dinden soğutan en önemli etkeni müslümanların tutumu ve günümüz dünyasındaki konumu. Bunları da belki birkaç başlıkta inceleyebiliriz.
-Müslümanların bilime ilgisizliği
Dini çoğunlukla televizyona çıkan din adamlarından öğreniyoruz. Onları dinledikçe sanki dinin bilimle hiç ilgisi yokmuş gibi bir durum ortaya çıkıyor. Sonra, bilim adamlarını izliyoruz, onlara göre de, bilim dinsiz olmalıdır. Bu iki ayrık duruş, çoğumuzun zihninde bilim ve dini kökten ayırdı.
Oysa, evreni yaratan, bizi de yaratan Allah’sa bu ikisi arasında çelişki görmemiz beklenmez. Aksine, bu ikisine de hakim olmak, birbirini tamamlayıcı olabilir.
Maalesef, dini, bilimden o kadar koparınca, müslüman ile bilim birlikte anılmaz oldu. Batının bu konuda önde olması, bazı insanların ‘acaba bu bağnaz düşünceleri bırakıp, bilimle ilgilenmek daha mı mantıklı‘ demesine neden olabiliyor.
Müslümanların dogmatik inanca sahip olması
Ateistlerin en büyük iddiaları, inananların hiç sorgulamadan inanıyor olması üzerine. Onlara göre, inananlar, aileden müslüman oldukları için inanıyorlar. ‘Azıcık, kafalarını kaldırıp sorgulasalar, bu çarpıklıkları dindarlar da görecekler‘ düşüncesindeler.
Oysa, Kur’an bize aklımızı kullanmamızı vurguluyor sürekli. Aklı kullanmanın Allah’tan uzaklaştıran değil, aksine Allah’a yakınlaştıran bir unsur olduğunu bize anlatıyor. (Bununla ilgili bakınız ilgili yazı)
-Müslümanların dünyadaki yeri
Bilimle ilgili durumda olduğu gibi, dünya üzerindeki güçlü ekonomiler, egemen güçler daha çok batı ülkeleri veya komünizme yakın ülkeler. Müslüman ülkelere baktığımızda, kendi içlerinde savaşan, ekonomi olarak geri, gelişmemiş ülkeler olduğunu gören insan, ‘islam iyi bir şey olsaydı, müslüman ülkeler daha iyi durumda olmaz mıydı‘ diyerek dinden uzaklaşıyor.
-Müslümanların terörizmle anılması
Her gün televizyonlarda terör saldırılarını izliyoruz. Son derece vahşi bir şekilde masum insanları öldüren bu caniler, ne yazık ki kendilerini müslüman olarak tanıtıyorlar. Bunun mümkün olup olamayacağı ile kimse ilgilenmiyor.
Bunu yaymak isteyen birçok medya örgütü de üzerine eklenince, bu algıyı yaymak zor değil. Kimse islam gerçekten böyle mi diye araştırma gereği duymuyor, TV aracılığı ile verileni otomatik olarak alıyor.
İslamla ilgili bilgisi çok zayıf bir insan, bu gelişmeleri görünce ‘islam ne çirkin bir din‘ demekten kendini alamıyor. Maalesef uydurulmuş birçok hadisin de bu konuda yadsınamaz bir etkisi var.
-Müslümanların huri/cennet amacıyla iyi olmaları
Ateistlerin müslümanları eleştirdikleri önemli bir diğer husus ise ahlakla ilgili. Ateistler, hiçbir karşılık beklemeden iyi olmanın daha erdemli olduğuyla kendilerini tatmin etmeye çalışırlar. Buna mukabil, müslümanların cennet ve huri için iyi olduklarını, bunun da çok düşük bir amaç olduğunu savunurlar. Oysa bu düşünce biçiminde çatlaklar mevcuttur. Kur’an, insanın ahlaklı olmasının ana motivasyonunu huri/cennet olarak değil, kendisine her şeyi veren, her şeyin yaratıcısı Allah’ın rızası olarak sunar.
Gelecekte, Ahlak üzerine ayrı bir yazı yazmak istediğimden burada fazla detaya girmiyorum.
ç-Kötülük Sorunu
Dünyada insanların acı çekmeleri de ateizme iten önemli nedenlerden. İnsanlar dinin temel unsurlarını kavrayamadıklarından, dünya hayatını tek ve gerçek hayat olarak algılıyor ve buna bağlı olarak dünyada acıların olmasını makul karşılayamıyorlar. (Kötülük sorunu ile ilgili bakınız ilgili yazılar)
-Dünyada acı ve sıkıntıların olması
Dünyada açlık, hastalık, zorbalık gibi birçok sıkıntı bulunuyor. Belki başkalarının başına geldiklerinde bunların ne denli zor olduğunu algılayamıyoruz. Ancak, annesini her gün döven bir babaya sahip çocuk için, bu durum, hayatın görmezden gelinemez gerçeğidir. Çocuğu amansız bir hastalığa kapılan bir anneye bunun imtihan olduğunu anlatmak elbette çok güçtür.
Bu tarz durumlar altında, biraz da duygusal bir etkiyle, ‘merhametli bir Tanrı olsaydı bunlara izin vermezdi‘ gibi bir inanışa kapılabiliyorlar.
-Dünyada Savaşların olması
Kötülükler ve olumsuzluklar her zaman daha fazla dikkat çeker ve haber olma niteliği taşır. Esasında dünyada kötü olan insandan çok belki iyi olan insan var, insan öldürenden çok, öldürmeyen var. Lakin olumsuzluklar bizim, topyekün her şey kötü dememize neden oluyor.
Elbette dünyada kötülük olmadığını savunmuyorum. Bir çok savaş yaşanmış insanlık tarihinde. Özellikle dine inanmayanlar, savaşların çoğunun dinler nedeniyle çıktığını savunurlar. Dinlerin, insanları savaşa sürüklediğini söylerler. Bu da, insanları ateizme iten nedenlerden biri olarak karşımıza çıkıyor.
Buradaki temel etki noktası, ‘Tanrı var olsaydı bu kötülüklere izin vermezdi‘ beklentisi ya da Tanrı savaşmayı emretmezdi düşüncesi oluyor.
Not: İslamda savaş konulu ayetlerle ilgili ilerde bir yazı yazmak istiyorum.
d-Eksik Kur’an Okuma
Ateizme yönelenlerin bir kısmı, Kur’an’ı okuduklarını ve bunu bir yaratıcının yazmış olamayacağı kanaatine vardıklarını söylerler. Bunun bana göre belli başlı nedenleri var. Burada, hepsi olmasa bir kısmına değinmek istiyorum.
-Kur’an’ı metodolojik olarak okumama
Kur’an bir roman değil. Elime alayım dümdüz baştan sona okuyayım derseniz, görecekleriniz sadece eskiden yaşamış insanların başından geçen bir takım olaylar, Allah’ın cehennemle bizi korkutması, bazı çelişkiler (!) olur.
Oysa Kur’an’ın kendine göre bir metodolojisi var. Kur’an kendi kendini açıklayan bir kitap. Kur’an’da konular, hep okumaya alıştığınız bilgi kitaplarındaki gibi hiyerarşik ve kategorik bir şekilde verilmemiştir. Aksine, bir konu ile ilgili, değişik yerlere dağıtılmış, birbirini tamamlayan ayetler yer almaktadır.
Kur’an size en başta açılmaz. Sabrederseniz bakış açınızı kökten değiştirir. Bütüncül manaya ulaşmak için Kur’anı kendi metodolojisine uygun okumak gerekir.
Bkz. Sıradan bir müslüman Kuran’ı hangi mealden ve nasıl okumalı?
-Kur’an’ı eksik/kopuk okuma
Yapılan hatalardan biri de, Kur’an’daki ayetleri bağlamından kopararak, cımbızlamak ve bu şekilde anlamaya çalışmak. Örneğin Tevde 5 ayetini tek başına alırsanız. ‘Müşrikleri yakaladığınız yerde öldürün‘ yazdığını görürsünüz. Oysa, tüm metni okusanız, orada tüm müşriklerden bahsedilmediğini, anlaşmayı bozan, bozgunluk çıkaran belirli müşriklere karşı savunma amaçlı bir saldırı olduğunu anlardınız.
Sadece belirli bir noktaya odaklanarak ya da Kur’an bu konuda diğer ayetlerde ne diyor diye bakmadan anlamaya çalışarak varacağınız nokta, Kur’an’ın bir insan tarafından yazılmış olacağı sonucu olabilir.
-Kur’an’ı hata bulmak amacıyla okuma
Bazı kişiler, Kur’an’ı okumaya başlamadan önce zaten islamla ilgili çoktan olumsuz bazı düşüncelere ulaşmışlardır. Yukarıda, bahsi geçen unsurların bunda etkisi vardır. Bu noktada kişi, o ana kadar geldiği noktayı teyit etmek amacıyla Kur’an’ı okur. Yani zaten baştan hatalar bulacağını düşünerek içine girer.
Acaba bunun benim anlamadığım bir açıklaması olabilir mi diye düşünmeden hemen kanıya varır.
-Kur’an’ın kendisi yerine meallerdeki hatalara odaklanma
Eğer Arapça bilmiyorsak doğal olarak Kur’an’ı anlamak için meallerden faydalanırız. Ancak, meallerle ilgili baştan kabul edilmesi gereken noktanın, insan hatasına açık olduğudur. Çünkü insanlar, çeviri yaparken kendi tam olarak ne anlıyorsa, onu Türkçeleştiriyor. Bu çeviri de, doğal olarak kelime kelime çeviri olmuyor, anlamı tamamlayıcı şekilde bir çeviri yapılıyor.
Bu tüm dillerdeki çevirilerde böyledir. 40’a yakın meali karşılaştırarak bile okusanız, 5 ayet için bile 5 kişinin tıpa tıp aynı kelimelerle çeviri yapmadığını göreceksiniz. Bu demek oluyor ki, çeviri, aslını yüzde yüz yansıtmayabilir.
Ateist veya aday ateist, Kur’an’ı bu meallerden okuduğunda rastladığı anlamsızlıkları mealdeki hatadan değil, Kur’an’dan sanabiliyor. Meal hatalarını kabul etse de, o kadar insan yanlış anlamış olamaz diyerek yine kendince bir mantık bulmaya çalışabiliyor.
Oysa insanın çevirisi Kur’an’ı anlama becerisidir. Örneğin, Zariyat 46‘de geçen evrenin genişlemesi meselesini birçok mealci, semanın genişlemesini idrak edemeyerek, kelimenin ilk anlamı yerine yan anlamlarını kullanmışlardır.
Bunu gören ateistler, bilimsel keşif olduktan sonra ayeti kıvırıyorsunuz iddiasında bulunur. Oysa yüzyıllar öncesindeki tefsirlerde (Taberani) kelime tam manasıyla genişletmek olarak kullanılmıştır.
Kısacası, meal hatalarının olabileceğini kabul etmek gerekir. Bu Kur’an hatası değildir.
-Kur’an’da kadın, savaş vb. konuların yorumlanması
Kur’an’da bazı tema konular var ki, bu konular üzerinden çok fazla spekülasyon yapılıyor. Örneğin, islamda kadının yeri bunlardan biri.
Birçok kadın, bu ayetlere bakarak kendisine haksızlık yapan bir dine tabi olmama kararı verebiliyor. Bu şekilde daha özgür ve saygıdeğer yaşayacağına inanıyor.
Bkz. İslama Göre Kadın İkinci Planda mı?
-Kutsal kitapları taraflı yorumlayanlardan öğrenme
Bu başlıkta son söylemek istediğim şey. Kur’an’ı öğrenmeye taraflı yorumlarla başlamak. Birçok internet sitesinde Kur’an ayetlerinin eleştirildiğini görmeniz mümkün. Kur’an okumaya buralardan başlayan birinin, onu yanlış anlaması kaçınılmaz hale gelir. Daha sonra, kendisi de gidip okumak istese bile bakışı çoktan kirlenmiştir.
Örneğin, Kur’an’ın daha önceki kitaplara benzediği iddiası çok ortaya atılır. Tevrat’ın ve İncil’in taklidi olduğu söylenir. Bilse ki, Kur’an zaten kendisini önceki kitapları tasdik eden bir kitap olarak tanımlıyor ve aynı dinin devamı niteliğinde bir kitap olduğunu söylüyor, o zaman neden Kur’an önceki kitaplara benziyor gibi bir iddianın anlamsız olduğunu anlardı. Bu sadece bir örnek.
e-Sosyal Ortam ve Popülarite
Özellikle genç yaşlarda neyin daha popüler olduğu bizi etkiler. Bu, sadece felsefi konular için böyle değildir, sporla ilgili de olsa, kötü alışkanlıklar da olsa bu şekildedir. Kendi düşüncemiz olduğunu sanarak başkalarının düşüncelerine kapılıyor olabiliriz.
-Arkadaş Ortamı
Arkadaş ortamı kişinin, düşünce dünyasının şekillenmesinde ciddi önem taşır. Özellikle etrafımızda, felsefi konularak meraklı ve ateizmi savunan kişiler varsa, onların bilgi düzeyi etkileyici olabilir. Bu tip kişiler bilgi seviyesi az ve önceden düşünmemiş kişileri etkileyebilir.
-Düşünen, araştıran insan olmanın sosyal statü sağlaması
Okuyan, düşünen, entelektüel bir tip olmak her zaman daha çekici gelir. Aslında araştıran biri olmakta pek de sorun yoktur lakin bazen sıra dışı olma arzusu insanı cezbedebilir. O yüzden inanan biri olmaktansa, çoğunluğun gittiği yönün aksine gitmek daha çekici gelebilir. Bu durum altında bazı genç dimağlar ateizmi savunanların daha entelektüel ve çağdaş olduğunu sanabilirler.
-Ateistlerin karşısında kendini yetersiz hissetme
Bir kısım gençlik ise felsefi ve bilimsel argümanlara yeterince hakim olamadığından, bazı iddiaları onların önlerine seren ateistler karşılarına çıkınca cevap veremezler. Bu cevap veremeyiş kendilerini yetersiz ve eksik hissetmelerine neden olur. Böyle bir durumdaki insan, ‘adam doğru söylüyor’ düşüncesine girebiliyor ya da en azından gemide bir delik açılmasına yetebiliyor.
Örneğin, her şeyi Allah yarattıysa Allah’ı kim yarattı sorusu gibi ya da Allah kaldıramayacağı taş yaratabilir mi gibi sorularla, Allah inancını yerlebir ettiğini sanan insanlardan, bu soruları ilk defa duyanlar ekilenebiliyor.
Eğer yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece yalan uyduruyorlar. En’am, 116
Sonuç
Dikkat ederseniz, yukarıda saydıklarımın birçoğu, gerçek islamdan çok, algılanan islama karşı takınılan tavırdan kaynaklanmaktadır. Bu durum felsefede ‘korkuluk mantık hatası’ (straw man fallacy) olarak adlandırılır. Örneğin siz, din adına işlendiği iddia edilen terörizm eylemlerini göstererek ‘bakın din ne kadar kötü’ derseniz, bu, gerçekten dinin kötü olduğunun ispatı değildir.
Diğer bir durum, psikolojik bazı süreçlerin etkisiyle dinden uzaklaşma yönündedir. Aile baskısı, arkadaş çevresi veya kötülükler sizi dinin kötü, insan doğasına aykırı bir şey olduğu fikrine götürebilir. Bu da rasyonel bir yaklaşım değildir.
Bunların dışında ateistler bir de, “insanlar inanmaya ihtiyaç duydukları için inanıyorlar” tezini savunurlar. Oysa bu da bir zandan başka bir şey değildir. Zira, bir şeyin kökenini göstererek onu yalanlayamazsınız. Buna felsefede kökensel mantık hatası – Genetic Fallacy adı verilir.
Yukarıda saydıklarımın etkisiyle ateizme yönelen ciddi bir kesim var. Ancak bu kişiler, derin bir zan içinde olduklarının farkında değiller. ‘Zan ise hakikat namına hiçbir şey ifade etmez‘
Hâlbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna uyuyorlar. Şüphesiz zan, hakikat namına hiçbir şey ifade etmez. Necm, 28
Sonraki yazı: İmansızlığın 6 Şartı: (3) Dünya hayatına İman
Gökhan
Original content here is published under these license terms: | ||
License Type: | Read Only | |
Abstract: | You may read the original content in the context in which it is published (at this web address). No other copying or use is permitted without written agreement from the author. |