Zamanın birinde akıl ve zeka arasındaki farkı ortaya koymak adına şöyle bir söz not etmiştim:

Zeka araba gibidir. Akıl ise o arabanın sürücüsü. Arabanız hızlıysa hedefe çabuk varırsınız, ancak sürücü yolu bilmiyorsa yakıtınızı boşuna harcarsınız

Gerçekten de bazı insanlar zeka yönünden diğerlerinden üstün olabiliyor. Bu da onun olayları daha hızlı kavramasına, anlamasına neden olabiliyor. Ancak, bana sorarsanız akıl zekadan daha üstün bir kavram ve -bir hastalık olmadığı sürece- her insanda aynı derecede mevcut. Yani, zeka her ne kadar sizi sonuca götürmede etkin bir unsur olsa da, akıl devreye girip doğru olan yolu seçmedikçe zeka fayda sağlamıyor.

Fizik öğrencisiyken vektörler konusunu işlerken, vektörleri akıl ve zeka ilişkisine benzetmiştim. Vektörlerin doğrultusu, yönü ve şiddeti olur. Bana göre, zeka, vektördeki şiddet gibi, yani insanın zeka yönünden kapasitesi, gücü. Akıl ise, vektörün doğrultusu veya yönü gibi. Yani bir insan zeki olabilir ama bu zekasını zararlı şeyler için kullanıyorsa yanlış doğrultuda/yönde demektir. O sebeple insanın doğru yolda kalabilmesi için, zekasından çok akılını kullanması önemlidir.

Olaya bu açıdan bakıldığında, akıl özgür iradenin bir unsuru olarak karşımıza çıkıyor. Evet belki zeka seviyelerimiz kişiden kişiye değişiyor. Ancak, aklımızla hangi yöne doğru gideceğimize biz irademizle karar veriyoruz. Bu seçim herkes için eşit derecede zorlukta bence.

Bunları neden anlatıyorum. Çünkü, insanda bulunan akıl fonksiyonu ile insanın dünyaya imtihan amaçlı gönderilmesi arasında önemli bir ilişki var. Eğer özgür irademizi aklımızla kullanıyorsak, o zaman eylemlerimizin bir sonucu olması anlam kazanacaktır. Yani, hangi yöne gitmemize karar vereceğimiz bir aklımız olmasaydı, özgür iradeli bir varlık da olamazdık. Özgür iradeli bir varlık olmasaydık da imhtihan edilmemizin bir anlamı kalmazdı. O zaman insaının yaratılması da manasını yitirirdi.

O halde, madem imtihan halindeyiz ve madem aklımız ve özgür irademiz var. O zaman, Allah’ın sistemine inanmayı kabul etme ve etmeme gibi en başta gelen testi aklımızı kullanmadan geçmemiz beklenebilir mi?

Bir çok yerde, din sadece inanmakla ilgilidir, bilim akılla ilgilidir gibi ayrımlar duyabilirsiniz. Hatta bunları sadece bilim insanları değil, din adına açıklama yapan insanlardan da duymak mümkün. Sanki, dine inanmak için aklı kullanmaya gerek yokmuş ya da aklı kullanmak inanmaya zarar veren birşeymiş gibi sunulabiliyor.

Oysa, inanç dediğimiz şey, bir şeye inanma, bağlanma anlamına geliyor. Peki biz insanlar bi’şeye neden ya da nasıl inanırız. Durduk yere ben buna inanıyorum mu deriz?

İnanılan şeyi bir masanın üstündeki nesneye benzetelim. Bu durumda inancın ne kadar güçlü olduğu, tıpkı masanın ayaklarının sağlamlığı gibi, inancınızı destekleyen unsurların sağlamlığına bağlı olacaktır. Yani, insan bir şeye inanırken, onu destekleyici unsurları arar. İnanç dediğimiz şey herşeyle ilgili olabilir. Mesela siyahın size yakıştığına da inanıyor olabilirsiniz, Allah’ın var olduğuna da. Küçük şeyler de büyük şeyler de aynı mekanizmada çalışır. Önemli olan, onu ne kadar destekleyebildiğinizdir. Evet ! insan inanmak istediği şeyler için destekleyici delilleri daha kolay bulur veya bazen bulduğunu sanır ama bu aklın her zaman devre dışı kaldığı anlamını taşımaz.

O halde, aklınızı kullanmadan bir şeye inanmak zaten pek mümkün de değildir. Yani hiç araştırmayan biri bile Allah var diyebilmek için zihninde bunun olabilirliğini değerlendirmiş olarak söyler. Burada şunu belirtmek gerek, kimileri belki daha az delille ve araştırmayla Allah var diyebiliyor, kimileri ise derinlemesine sorgulama ihtiyacı duyuyor. Bu durum, zeka ve kavrayış farklılıklarımızdan kaynaklanıyor. Her iki durum da, bana sorarsanız doğruyu bulma yolunda makbuldür. Hatta araştırarak, sorgulayarak inanmak daha da makbuldür.

Bunlara değindikten sonra bir de şu soruyu soralım. Kur’an’da acaba Allah bizden aklımızı kullanarak mı, yoksa hiç düşünmeden mi inanmamızı bekliyor?

Üzülerek belirtmek gerekiyor ki, gerek dini konularda kafasında soru işareti olan çoğu kişi, gerekse sağlam bir inanca sahip olduğunu iddia eden çoğu kişi Allah’ın mesajını anlayarak okuma zahmetine girmiyor. Bunu yapmadığımız içindir ki, zihnimizdeki soru işaretleri ve kalbimizdeki küfler silinmiyor. Oysa, Kur’an’ı biraz okusak Allah’ın akla bir çok kere vurgu yaptığını ve bizi düşünmeye sevkettiğini görebiliriz.

Size birkaç örnek vermek istiyorum. Linklere tıklayarak meallere ulaşabilirsiniz.

2/Bakara 221: Allahın, mesajlarını insanlığa ders alınması için aktardığını anlatır.

2/Bakara 242: Aklınız ersin diye, düşünesiniz diye Allah bu ayetleri açıklar denilmektedir.

3/Ali İmran 190: Göklerin ve yerin yaratılışında akıl sahipleri için ibret olduğunu anlatır.

5/Maide 100: Allah insanlara Ey Akıl sahipleri diye hitap etmektedir. Bu bence, akla sahip olmanın ne önemli olduğuna ciddi bir vurgu.

6/En’am 32: Dünya hayatının geçici olduğuna vurgu yapılan ayetin sonunda Hala akletmeyecek misiniz diye vurgu yapılmaktadır. Yani insanları düşünerek doğruyu bulmaya sevkeder.

8/Enfal 22: Bu ayette, Allah katında canlıların en kötüsünün aklını kullanmayanlar olduğu söylenir ve onları sağır ve dilsizlere benzetir.

10/Yunus 16: Peygamberimiz, insanlara akıllarını kullanmaları gerektiğini bu ayet ile hatırlayor. Kendisinin, peygamberlik gelmeden önce 40 yıl onların içinde yaşadığını, bunun Kur’an’ın uydurma olmadığına ilişkin bir argüman olduğuna dair düşünülmesi gereken bir konu olduğunu hatırlatıyor.

37/Sad 29: Bu ayette açıkça Kur’an’ın üzerine düşünülmesi ve insanların akıllarını kullanmaları için gönderildiği açıklanır.

16/Nahl-90: Bu ayet cuma hutbesinden sonra imamların her zaman okuduğu ve tercüme ettiği bir ayet. Onda da düşünmeye vurgu var.

Yukarıdaki bir kaç ayete ilgi çekerek örnekler vermeye çalıştım. Kur’an’da daha bir çok ayette insanın aklını kullanması  ve düşünmesi gerektiğine işaret ediliyor. Hatta o kadar ki, bunu bir öneri olarak değil, bir emir olarak algılamak gerektiğini söylemek yanlış olmaz sanırım.

Okumanız için akla vurgu yapılan diğer bazı Kur’an ayetleri -bunlarla sınırlı olmamak üzere- şöyle:

2/Bakara-73, 2/Bakara-164, 2/Bakara-219, 2/Bakara-266, 3/Ali İmran-7, 3/Ali İmran-65, 3/Ali İmran-118, 3/Ali İmran-191, 4/Nisa-82, 6/Enam-50, 6/Enam-80, 6/Enam-126 7/Araf-57, 7/Araf-169, 7/Araf-184, 7/Araf-201, 10/Yunus-3, 10/Yunus-24, 11/Hud-24, 11/Hud-30, 13/Rad-3, 14/İbrahim-52,15/Hicr-75, 16/Nahl-11, 16/Nahl-17, 16/Nahl-44, 16/Nahl-69, 17/İsra-41, 19/Meryem-67, 22/Hacc-46, 23/Muminun-68, 24/Nur-1, 24/Nur-27, 24/Nur-6125/Furkan-50, 27/Neml-62, 29/Ankebut-43, 30/Rum-8, 30/Rum-21, 8/Rum-28, 35/Fatır-37, 36/Yasin-62, 36/Yasin-68, 37/Saffat-138, 37/Saffat-155, 38/Sad-29, 39/Zumer-42, 40/Mu’min-58, 40/Mu’min-67, 44/Duhan-58, 45/Casiye-13, 47/Muhammed-24, 51/Zariyat-49, 54/Kamer-15, 56/Vakıa-62, 57/Hadid-17, 59/Haşr-21, 67/Mülk 10, 69/Hakka-42

 

Demek oluyor ki, aklın kullanılması, yani kendi iç dünyamız, dünya ve evrenimiz üzerine düşünmemiz, anlamlar çıkarmamız, soru sormamız, sorgulamamız, doğruyu aramamız gayet normal ve hatta gerekli. Bu süreç tabii bazen sancılı olabiliyor, her zaman aradığınız cevaplara kolayca ulaşamıyorsunuz, bazen kafanız karışıyor. Ama, size şunu söyleyebilirim, bu süreç zor olsa da, bence dünyadaki en keyifli yolculuk. Zira, hem hayatı anlamlandırarak kendinizle barışık yaşamanın yollarını öğreniyorsunuz, hem tüm varoluşunu Allah merkezli olduğunu kavrayarak etrafınıztaki herşeye bakışınız değişiyor, tüm güzellikleri takdir ediyorsunuz, hem de Allah’ın istediği bir kul olabilmek için çalışarak hem dünyada huzurlu yaşamayı, hem de ahirette Allah’ın razı olacağı kullar arasında olmayı hedefliyorsunuz.

Düşünün, eğer Allah aklımızı kullanmayıp, hiç bişeyi düşünmeden, sorgulamadan sadece itaat etmemizi bekliyorsa, neden bize böyle gelişmiş bir akıl verip, onlarca ayette düşünmemizi istesin ki?

Yazımı Allah’ın bir sözüyle bitirmek istiyorum:

And olsun ki Kuran’ı, öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur?” (54/Kamer-17)

Gökhan