İlişkide kıskançlığın kodları – 1
Bir çok ilişkide eminim ki kıskançlık az da olsa sorun teşkil etmiştir. Genelde ben olayların, düşüncelerin, isteklerin arkasındaki ‘neden‘e odaklanmayı severim. Bu ‘neden’ e ulaşmadan sorunların tam olarak çözülemeyeceğini düşünürüm. Bu yazıda, kıskançlığın arkasındaki kodları açığa çıkarmayı ve bir nebze olsun şu sorulara cevap vermeyi umuyorum:
İnsan neden kıskanır? Kıskanmak doğal bir duygu mudur? Kıskanmak sevginin göstergesi midir? Kıskanmak ile kısıtlamak arasındaki fark nedir? İnsanlar kıskançlık konusunda birbirine dürüstler mi? İnsanı kıskanç olmaya iten sebepler neler? Kıskanmak bir güven sorunu mu? Kıskançlık ile ilgili sorunlar aşılabilir mi?
Biz eğer bu soruları dürüstçe kendimize sorabiliyorsak ve cevaplarından korkmadan bunları çözecek iradeyi kendimizde görüyorsak, bence kıskançlık bir sorun olmaz.
Yalnız, özellikle belirtmem gerek ki, benim yazımda ele aldığım, gerçek sevgi üzerine olan birlikteliklerdeki kıskançlık. Bir sanrı üzerine hoşlanmalar, arzu temelli birliktelikler, ne istediğini bilmeden birine tutunmalar benim açıklamalarımın dışında kalıyor!
Kıskanmak nedir:
Kıskançlık çok kullanılan bir kelime ama bence anlamı kişiden kişiye değişiyor. Kıskanmak bana göre en yalın tabiri ile, beraber olduğun kişinin sana özel olmasını istemektir. Bu da her insanda var olan bir duygu. Psikologlara göre, az da olsa, çok da olsa tüm insanlarda bu his genetik olarak bulunur. Kıskançlık sadece bu aşamada kaldığında, sevimli ve ilişki için gerekli bir duygu. Genellikle insanlar arasında bir sorun olarak yansıtılan şey, kıskançlığın hastalık haline dönüştüğü durum. Peki birinin sana özel olması ne demek? Bunu kıskançlığın altında yatan nedenlere bakarak daha iyi anlayabiliriz:
Kıskanmanın altındaki kök nedenler:
1. Kaybetme korkusu: Eğer bir insan diğerini çok seviyorsa, bu sevgiyle birlikte, o insanı kaybetme korkusu da gelir. Bazıları kaybetme korkusu taşımadığını söyleyebilir. Onlara şunu söylemek gerek, kaybetmekten korktuğu hiç bir şey yok mu bu hayatta? Ailesini, arabasını, evini, işini, sağlığını yahut hayatını? Bunları da kaybetmekten korkmuyorsa, sevdiğini de kaybetmekten korkmaması normal olabilir. Ama biliriz ki, her insan bunlardan bazılarını kaybetmekten korkar. Peki neden? Çünkü onlara sıkı sıkıya bağlıdır ve onlar kendisi için değerlidir. Demek oluyor ki, bir şeye verilen değer arttıkça, kaybetme korkusu eşit derecede artıyor.
Bazıları kaybetme korkusunu özgüven eksikliği ile açıklamaya çalışmış. Ben buna katılmıyorum. Kaybetme korkusunu gurur meselesi yapmak anlamsız.. İnsanın özgüveni ne kadar yüksek olursa olsun, eğer gerçekten seviyorsa, kaybetmekten korkar. Kaybetmekten korkmak, onsuz yaşayamayacak kadar aciz olmak değil. Herkes öyle ya da böyle ayrılabilir ve yaşamaya devam edebilir. Kaybetme korkusu, doğal olarak insanın içinde taşıdığı bir duygu ve bundan utanmak gerekmez. Hatta, bunu bir acizlik olarak görmeden kabul edebilmek ve itiraf edebilmek asıl özgüvenin ve olgunluğun göstergesidir.
Mesela insan annesini de kıskanabilir, örneğin çocukken kendisi yerine başka biriyle daha yakın ilgilendiğini düşünüyorsa. Bu durum, annesinin sevgisini kaybetme korkusundan kaynaklanır. Bunu özgüven eksikliğiyle açıklayamayız.
Sevdiğinin sevgisinin azalmasından endişe edebilir insan. Bu gayet doğal bir reflekstir. Kendinize sonuna kadar güvenmeniz bu duyguyu bertaraf etmez. Kendine güven, onsuz yaşabilme ve hatta bir başkasını bulup hayatına devam edebilme olasılığına olan inancıysa insanın, zaten o insan kendinden başkasını gerçekten sevemez!
2. Aidiyet (İlişkiye özel olma) duygusu : Gerçek sevgi, iki kişi arasında özel bir bağın tesisi anlamını taşır. Kendi aranızda şakalaşmalarınız, özel sözleriniz, bakışlarınız, dokunuşlarınız meydana gelir. 7 milyar insanla birlikte yaşarken, dünyada sadece ikiniz varmışsınız gibi hissedebilmektir bu. Mutlu olduğunuzda da, bir sorun yaşadığınızda da onunla paylaşma isteğidir. Her listenin en başında O’nun olmasıdır.
İnsan yapısı gereği birden fazla kişiyi aynı anda gerçekten sevemez. O yüzden hep O kişinin özel olması durumu ortaya çıkar. İnsan kendisindeki bu durumun bilinciyle, karşıdaki insan için de kendisinin özel olmasını bekler. Bu son derece doğal bir istektir. Gerçekten seven hiç kimse, sevdiği insanın, kendisiyle yaşadığı özel anları, durumları bir başkasıyla da yaşamasını istemez. Böyle bir şeyin olması, karşıdaki kişi için özel olmadığının göstergesidir.
İki kişi, kendi aralarında neyin kendileri için özel, neyin ise sosyal bir insan davranışı olduğunu belirlemeli. Bu sayede, aidiyet açısından bir sorun yaşanmasının önüne geçilebilir. Örneğin, bir erkek, bir kadın arkadaşıyla başbaşa akşam yemeğine çıkıyorsa bu ‘ilişkiye özel’ olmanın ihlali midir? Bunu ancak iki kişi kendi arasında belirleyip çözebilir. Eğer ikisi için de bu ‘ilişkiye özel’ bir paylaşım ise o zaman karşılıklı anlaşılır. Eğer ikisi için de bu bir sosyal aktivite olarak görülüyorsa, o zaman da sorun olmaz. Ancak birisi için ‘ilişkiye özel‘ diğeri için sosyal bir davranışsa işte o zaman problem çıkabilir. Bu tarz noktalarda karşılıklı anlayış ile sorun çözülmeli.
Dengeyi bozan haller
Sağlıklı bir ilişkide, birbirini seven iki insan yukarıdaki 2 temel duyguyu hisseder. Bundan kaynaklı olarak belli bir ölçüde birbirlerini kıskanırlar. Bu kıskanma bir nevi ilişkiyi canlı tutan da bir unsur olur. Eğer buradaki denge artı ya da eksi yönde bozulacak olursa, işte o zaman problemler baş göstermeye başlar. Bu iki unsurda da dengeyi sağlamak çok önemli.
Kaybetme korkusunda denge: İlişkinin canlı olması için, herkes biraz da olsa sevdiğini kaybetme korkusunu tatmalı. Nasıl olsa benim, hiç bir zaman kaybetmem düşüncesi insanda heyecanın azalmasına yol açar. Malum insan elde ettiği şeylerin değerini tam bilemeyen bir varlık, o yüzden bir miktar kaybetme korkusu her zaman kalmalı. Yalnız, bunun tam tersi de ilişki için ölümcül olabilir. Sürekli olarak kaybetme korkusunu kaşırsanız, işte o zaman artık bu korku anlamını yitirmeye ve bir etki oluşturmamaya başlar.
Örneğin, sevdiğinizi sürekli ayrılmakla imtihan ediyorsanız, bu bir dereceye kadar kaybetme korkusunu tetikler ve onun sizi daha çok kıskanmasına neden olur. Ancak, bu duyguyla o kadar fazla oynarsanız, tabiri yerindeyse yalama olur ve artık bir etki oluşturmaz. Kendi ellerinizle ilişkinizi öldürmüş olursunuz.
Aidiyet Duygusunda denge: Benim ilişkiye özel olma durumu olarak adlandırdığım bu durum, her ilişki için farklı ayarda olmakla birlikte, gereklidir. Lakin bunda da çift taraflı bir denge söz konusu. Eğer tüm sosyal aktiviteleri ilişkiye özel ibaresi ile etiketlerseniz, iki tarafında kendine ait bir hayatı olmasını engellemiş olursunuz. Bu durumda daha büyük sorunları beraberinde getirir. Örneğin, insanın kendi arkadaşları ile görüşmesini siz, ‘çiftler ayrı olarak dışarı çıkmamalı’ diyerek engellemeye çalışırsanız, sosyal bir aktiviteyi yanlış yorumlamış olursunuz.
Tam tersi olarak, ilişkiye özel olabilecek durumları, başka insanlarla da yaşıyor olmak, yine kıskanma duygusunun aşırı körüklenmesine neden olacaktır. Mesela, karşı cinsle, yakın, samimi ve sıkça yapılan sohbetler, haklı olarak diğer tarafı rahatsız edecektir. Bu şekilde, kıskançlık duygusunun sürekli tetiklenmesi sağlıklı sonuçlar vermez. Gerçekten seven biri de zaten bunu sevdiğine yapmaz.
Özetle, kıskançlık sade bir haldeyken ilişkiye zararı olmayan, hatta faydası olan bir duygudur. Ne var ki, gerek karakterden kaynaklı nedenlerden, gerekse yukarıda saydığım dengeyi bozan konulara dikkat edilmemesinden dolayı tehlikeli boyutlara ulaşabilecek bir etkiye sahiptir. Karakter olarak kıskançlığa müsait kişilere bakıldığında da, geçmişinde ya da çocukluğunda yukarıdaki dengeyi bozan hallere aşırı maruz kaldığını gözlemleyebilirsiniz. Eğer karakterden kaynaklı patolojik bir kıskançlık söz konusu ise, bu konuda profesyonel yardım almak gerekir.
Eğer, birini gerçekten seviyorsanız ve kıskançlığın sizin için sorun olmasını istemiyorsanız, kaybetme korkusunu makul bir derecede tutun, bunu sıfırlamayın ama sevdiğinize sürekli sizi kaybedeceği korkusunu da tattırmayın. İlişkiye özel olacak durumları birlikte belirleyin ve bu sınırları ihlal etmeyerek sevdiğinizin sürekli tetikte olmasına engel olun. Bunları yaparsanız, kıskançlık makul seviyelerde kalır ve tadını çıkarırsınız.
(devam edecek)
Gökhan
Bir yanıt yazın