Övünmek  biraz arada bir terim.. Böbürlenmek olarak da algılanabilir, kendini beğenme de sayılabilir ya da iftihar olarak kabul edilebilir. Şu var ki, insan özgüvenli olmak için övüneceği birşeyler arar kendinde. Bu övüneceği şey, zekası olabilir, güzelliği olabilir, mevkisi olabilir, gücü olabilir, parası olabilir vb. Bu nitelikler kendisini daha iyi hissetmesini sağlar.

Peki övünmek için neleri kullanıyoruz bir bakalım:

Fiziksel çekicilik: Güzel veya çekici göründüğümüz için kendimizi iyi hissederiz. Başkaları bize güzel göründüğümüzü söylediğinde, bu bizi mutlu eder. Vücut yapısı, yüzün şekli, saçın karakteri, göz rengi, metobolizmamız vb. şeyler daha hoş görünmemizi sağlayan ön etmenler. Doğuştan güzel olan biri bunu aslında kendisi kazanmıyor.

Peki kendi eserimiz olmayan birşeyden övünebilir miyiz? Bence, bize doğuştan verilen şeylerle övünme hakkımız yok. Onlar için ancak şükredebiliriz. Burada övünülecek tek şey, bize verilen bedene nasıl baktığımız ve onu nasıl kullandığımız olabilir. Sağlıksız besinler tüketmemek, spor yapmak, duruş, davranış vb. şekillerde.

Zeka: Zeka da övündüğümüz şeylerden biri olarak çıkıyor karşımıza. Oysa, zeka potansiyel bir donanım olarak insana verilmiştir. Her insandaki kapasite farklıdır. Yani, bizdeki kapasitenin üst düzey olması üstün hissetmemize; az olması da diğerlerinden geride hissetmemize neden değil.

Övüneceğimiz şey zekamız değil, zekamızla neler yaptığımız olabilir. Yani onu nasıl kullandığımız… İyi ve faydalı şeyler için mi kullanıyoruz yoksa sadece kendimizi tatmin için mi. İnsanlığın faydasına bir icat yapan kişi bundan övünebilir ama zekasını kolay yoldan köşe dönmeye harcayan kişi bundan övünemez, övünmemeli!

Maddi Güç/İtibar/Mevkii: Sahip oldukları da insanın övünmesini sağlayabiliyor. Herkesin ulaşamayacağı bir noktada yaşayan insanlar, diğerlerinden kendini üstün görme eğiliminde olabilirler. Oysa, bana göre maddi güce sahip olmak övünmek için kullanılamaz. Bu şekildeki övünç bana göre altı boş bir övünç.. Özellikle maddi güce, bir zahmete girmeden erişerek her istediğini elde edenler için, bu, övünme nedeni olamaz.

İtibar veya kariyer olarak geldiği mevkii de insanın övünmesi için yeterli araçlar değil bana göre.

Güce, paraya, kariyere, şöhrete dayalı övünmek bana göre boş. İnsan eğer övünecekse, ancak bunların altında yatan, emek  ve azim için övünebilir. Maddi güce, mevkiiye, şöhrete; hakkıyla, emeğiyle, başkalarının hakkına girmeden ulaşması övünme hakkı verebilir insana. Yani, övünülecek şey, bizatihi ulaşılan sonuç değil, o sonuca ulaşırken nasıl biri olduğumuzdur.

Özet olarak söylemek gerekirse, insanların kendini daha iyi, hatta üstün hissetmesinin arkasında yatan bu 3 temel unsur bence gerçek övünç kaynağı değil. Bunlar ya bize verilmiş özelliklerden ya da bize sunulmuş fırsatlardan ibarettir. Biz bunlarla övünemeyiz. Yani hiç kimse yukarıdaki temel unsurlar üzerinden kendini başkalarından daha iyi, üstün göremez.

Biz ancak, kendi yaptıklarımızla, kendi kararlarımızla, en kısa ifadesiyle irademizle (benliğimizle) övünebiliriz. Bu ise, her insanı aynı seviyeye getiren bir yaklaşım. Övünmeye bu açıdan baktığımızda, hepimizin aynı şartlarda olduğunu görebiliriz. Daha zeki, daha zengin, daha yüksek mevkiide, daha itibarlı vs.. olması bir insanı bizden önde, üstün, iyi vb. yapmaz.

Bence bunu anlayacak noktaya gelmeden, bir insanın gerçekten tevazu sahibi olması da mümkün değil. Bu noktaya ulaşmadan gösterilen tevazu, tevazunun insanlar arasında hoş karşılanan bir davranış olmasından veya kendimizi iyi hissettiren bir şey olmasından kaynaklanıyor büyük oranda.

Gerçek tevazu, zaten -tevazu gösterecek- birşeye sahip olmadığımızı anlamakla başlar. İnsanın, gerçek manada sahip olduğu tek şey: İRADE’sidir. Övünebileceği şey de, bu iradeyi nasıl kullandığıdır. 

Gökhan