Ana yazı için tıklayın.

Bölüm 2: Dünya hayatına dönük adaletsizlikler var mı?

Madde 3. İnsanların yaratılışındaki (fiziksel ve psikolojik açıdan) farklılıklar adaletsizlik oluşturmuyor mu?

Bir çok insanın aklında sanırım bu veya başka kelimelerle ifade edilmiş benzer anlamda sorular oluşmuştur. Soruyu biraz daha açarsak, neden bazı insanlar engelli/hasta olarak doğuyor veya sonradan böyle oluyor, bazıları ise sağlıklı olarak yaşıyor? Bu haksızlık değil mi?

Bu, olayın fiziksel eksiklik kısmı, bir de insanlarda şöyle şikayetler de olabilir: ‘karakter gereği kimi insan doğuştan suç işlemeye, hata yapmaya daha yatkın, bu insanların doğru yolu bulması, diğer insanlara göre daha zor değil mi‘?

İlk olarak şunu kavramak gerekiyor. Yukarıda açıkladığım şekilde, hak etmediğimiz bir şeye sahipken, neden bana daha az verdin diye şikayet etme hakkımız olamaz. Yani en baştan iki eli, iki ayağı hak etmediğimiz için neden bana tek el ya da ayak verdin demek yersiz olur. Ancak, denge konusunda, Allah’tan adil olmasını bekleyerek bu soruyu sorduğumuzu varsayalım.

Bu soru özünde, neden her insan yaratılış olarak eşit değil köküne dayanıyor. Şimdi neden böyle değil ve böyle olmaması adaletsizliğe yol açar mı inceleyelim:

Madde 3a. Eşitlik ve Adalet:

Eşitlik kavramı ile adalet kavramı çoğu zaman birlikte anılır, oysa eşitlik her zaman adalet anlamına gelmez. Örneğin, siz gelir durumuna bakmadan herkesten aynı tutarda vergi alırsanız bu eşit olur ama adil olmaz. Bundan hareketle eşitliğin olmadığı her durumu adaletsizlik diye nitelemek doğru olmaz. Öncelikle kavramları doğru kullanmak adına bunu netleştirmiş olalım.

Madde 3b. Zıtlıkların Öğrenmede Gerekliliği:

İnsanların hayatı nasıl algıladığına bir bakalım. Biz hayatı aklımızı kullanarak, iyi-kötü, güzel-çirkin, doğru-yanlış, sıcak-soğuk gibi sıfatlarla anlamlandırma eğiliminde varlıklarız.

Yani hayatı algılama biçimiz, farklılıklar ve karşıtlıklar üzerinden yaptığımız tanımlamalara dayalı. Ayrıca, özgür iradeli bir varlık olarak, bizim iyi ve kötüyü tanıyıp buna göre davranışımızı belirlememiz açısından, iyinin de kötünün de var olması, yani yaratılmış olması gerekiyor.

Örneğin, görme engelli olarak dünyaya gelen biri, görmenin ne büyük bir şey olduğunu çok iyi anlıyor, buna mukabil gören biri de görmemenin ne kötü bir şey olduğunu biliyor. Yani, bu tarz durumlar, bizi o durumun aksiyle ilgili düşünmeye davet eden aracılar gibi çalışıyor.

Eğer, insanlar arasında hiç bir şekilde farklılık olmasaydı,  ne fiziksel ne psikolojik, o zaman bu kavramları bilme, anlama noktasındaki algımız gelişmezdi. Bu durumda da, iyi veya kötü diye tanımladığımız başımıza gelen olaylara karşı özgür irademizi kullanarak verdiğimiz tepkiler oluşmazdı.

Yani başımıza kötü bir şey geldiğinde sabretmemiz, iyi bir şey geldiğinde şükretmemiz mümkün olmazdı. Demekki, herşeyin eşit olmamasının bizlere sunduğu dersler ve özgür irademizi kullanabilme imkanı var. Ayette geçtiği gibi, herşeyde imtihan sırrı gereğince bir ibret var. (23/ Mu’minun – 30)

Madde 3c. Allah’ı Tanıma ve Allah’a Yönelme:

Allah’ın insandan istediği şey, insanın kendisine kulluk etmesidir. Bunu Kur’an’daki bir çok ayette görüyoruz (Örneğin 51/Zariyat – 46 , 2/Bakara-138)

Burada kulluk etmek geniş bir mana içeren bir kelime. Yani Allah’ı tanıma, bilme ve O’nun istediklerini yerine getirme eylemlerinin tümünü kapsıyor. Peki, insan gibi dünya hayatına dalmaya meyilli, hep rahatlığa ve nefsine yenik düşen bir varlık, nasıl olur da Allah’ı daha iyi kavrar ve iyi bir kul olur diye soracak olursak, bunun cevabını ‘yaşamın içinde türlü değişik süreçlerden geçerek’ diye verebiliriz.

Yani insan, hasta olarak, çeşitli acılar çekerek veya diğerlerinden farklı doğarak, empati, merhamet, sevgi, ilgi gibi kavramları tanımayı öğreniyor. Bu şekilde, yaratıcısını tanıyıp/hatırlayıp ona yakınlaşma fırsatı buluyor. Zira Allah’a biz fiziksel olarak yaklaşamayız, gücümüz de onu tam algılamaya yetmez. Ancak, kendi içimizdeki duygu ve düşüncelerle O’na yaklaşabiliriz.

Bu şekilde hayat içindeki türlü merhaleler, zorluklar, musibetler bize Allah’ın sıfatlarını hatırlatan birer vesileler olmuş oluyor. Eğer olumsuzluklar olmasaydı insanın Allah’ı bulması, hatırlaması çok daha zor olurdu.

Kendi hayatımızdan da bunu örneklendirebiliriz. Başımıza kötü bir şey geldiğinde hemen Allah’a dua ederiz ama sıkıntıdan kurtulunca hemen eski halimize döneriz. İnsanın böyle olduğu zaten Kur’an’da açıkça belirtilmiştir. (39/Zümer – 49)

Madde 3d. Özgür İradenin İmtihan Edilmesi:

Allah Kur’an’da defalarca insanları imtihan etmekte olduğunu söylüyor. (3/Ali İmran-1863/Ali İmran -142, 18/Kehf – 7 , 67/Mülk-2) Peki imtihan nedir?

İmtihan, kavram olarak, bir şeyi elde etmek amacıyla bazı gereklilikleri yerine getirmeyi içinde barındırır. Hiç bir şey yapmadan bu imtihanı geçmek mantıklı olmayacağı için, muhakkak ki dünyada başımıza bazı şeyler gelmesi gerek.  Bu gelecek olan şeyler ise, kişiden kişiye değişiklik gösteriyor. Yani herkes eşit yaratılmadığı gibi, herkesin imtihanı da bire bir aynı değil. Yani burada bir dengeden söz edebiliriz.

Burada şunu farketmek gerekiyor. Herkes bu dünyada bir şekilde bazı zorluklarla karşılaşıyor. Yani kimi engelli doğdu ve sıkıntı çekiyorsa, engelli doğmayanlar da başka sıkıntılar çekiyor.

Unutulmaması gereken nokta, insana verilen fıtrat ile başına gelen imtihan arasında bir dengenin sağlandığı. Yani birisi şehvet yönünü bastırmakta zorlanıyorsa onun imtihanı bu yönde olur ama bu insan örneğin belki orucu rahat tutuyodur. Kimi de aç kalmaya tahammül edemiyodur ama şehvet yönünden kendini daha kolay kontrol edebiliyordur. Örnekler çoğaltılabilir.

Ayrıca, hayatta herkesin başına değişik zamanlarda küçük veya büyük sıkıntılar gelir. Birisi engelli iken, diğeri normaldir ama kimsesi yoktur, kiminin çocuğu vardır ama maddi durumu iyi değildir, kimi zengindir ama çocuğu engellidir gibi.

Buradaki temel akılda kalması gereken şeyler, imtihanda çeşitlilik vardır ve herkesin imtihanı kendi durumuna göredir ve kimse bir şekilde sıkıntı çekmeden bu dünyadan ayrılmaz.

Yani kişinin karakterine göre test edilmesi gereken özelliği ne ise imtihanı da o noktalardan olur. Allah Kur’an’da bize kimseye çekebileceğinden fazla yük yüklemeyeceğini bildiriyor. Bir nevi, dengenin Allah katında sağlandığını bize hatırlatıyor. (2/Bakara – 286)

Ayrıca, dünyada ne kadar büyük çileler yaşanırsa yaşansın yine de ölümün en büyük sıkıntı olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Yani ölümden daha büyük bir sıkıntı yok bu açıdan. Her insan bir gün öleceğine göre, bir şekilde sıkıntının en büyüğünü hepimiz yaşayacağız anlamına geliyor. Ayette de belirtildiği gibi, herkes bir gün ölecek ve Allah’a döndürülecek, o zamana kadar da denenmeye devam edecek. (21/Enbiya-35) (Not: Neden Allah bizi imtihan ediyor sorusuna başka bir yazıda değinmek üzere burada kısa geçiyorum)

Madde 3e. Geçici Dünya Hayatı:

Bu sorudaki önemli noktalardan biri de, insanların bazen ‘boşa mı çile çekiyorum acaba‘ diye düşünmeleridir. Yani bir insan, ‘bir başkası gayet sağlıklı iken ben neden değilim, benim bu yaşadıklarım yüzünden hayattan onun gibi tat alamıyorum’ diye hayıflanabilir. Oysa, Allah’ın sistemine tam inanan biri, bu dünyanın geçici ve çok kısa olduğunu bilir.

Yani, aslında bu dünya bir demo alanı gibi, özgür iradenin test edildiği bir alan. Biz çoğu zaman, dünya hayatını tek ve gerçek hayat olarak algıladığımızdan, olumsuzluklara karşı isyan etme eğiliminde oluyoruz. Eksiklik gördüğümüz şeyleri hemen haksızlık olarak tanımlıyoruz. Halbuki, zaman kavramı açısından bakıldığında, bu dünyada geçirilen süre, ahirette geçirilecek ebedi sürenin yanında hiç hükmünde.

Bizi yoktan var eden güç, ebedi hayatın yanında birkaç saat gibi kısacık süren dünya hayatı boyunca bizi bedenimizle ve başımıza gelenlerle imtihan ediyorsa, örneğin görme engelli, yürüme engelli, hasta vb. oluyorsak, buna katlanırsak ebedi olarak rahatta yaşayacak olsak bu adaletsiz olur mu?

Ahirete inanan kimse için geçici dünya hayatındaki zorlukların haksızlık olarak tanımlanması mümkün olmaz. Ahirete imanımızı güçlendirmek içinse, Allah’ı ve O’nun sistemini daha iyi tanımalıyız.

Madde 3f. Olgunlaşma ve Derecenin Artması:

Hayatınızda geçirdiğiniz zor dönemleri gözünüzde canlandırın, en çok dersleri o zaman aldığınızı göreceksiniz. Ya da öğrencilik hayatınızı gözden geçirin, disiplinli bir şekilde sizden ödevlerinizi yapmanızı isteyen öğretmenlerinizden nefret etmişsinizdir ancak geriye dönüp baktığınızda en çok şeyi de onlardan öğrendiğinizi görürsünüz.

Demek oluyor ki, insana değer katan durumlar zorluklarla birlikte geliyor. Kolaylıklar ve zevkler, içindeyken belki tat veriyor ama insanın olgunlaşmasında aslında zorluklar etkili. Zorluklar, aynı zamanda, insanın değerini yücelten bir durum.

Bir nevi her zorluk, musibet insanın bir adım yukarı çıkmasını sağlayan bir basamak gibi. Kur’an’da insanın sürekli test edileceği ve sabredenlerin mükafatlandırılacağı anlatılıyor.

Yani başımıza gelen hiç bir sıkıntı boşuna gelmiyor. Bizim sabrederek Allah’a bağlılığımızı göstermemiz için birer fırsat olarak bize sunuluyor. Allah çektiklerimizin karşılığını eksiksiz olarak bize vereceğini bir çok ayette açıkça vaadediyor. ( 2/Bakara-155, 2/Bakara-156, 2/Bakara-157; 11/Hud-115 , 39/Zümer-10, 3/Ali İmran-186) Gelen bu sıkıntılar karşısındaki tavrımız ise bize kalmış.

Madde 3g. Nefsin Terbiyesi:

Bu başlık altında değerlendirilecek bir konu da, bazı insanların doğuştan karakter yapılarının kötü olmaya daha meyilli olduğu ile ilgili. Bu konuda ortaya atılan çeşitli iddialar var. Örneğin Lombrosso isimli kriminolog, suçun failin biyolojik yapısından kaynaklandığını iddia etmiş. Burada fazla psikoloji ve kriminoloji alanına kaymak istemiyorum ama özetle şunu belirtmek gerek.

İnsan yaratılış olarak içinde bazı mekanizmaları taşıyor. Örneğin, nefis ismi verilen bu mekanizma (ya da psikolojide ID denilen mekanizma) insanın daha açgözlü, hırslı, şehvetli vb. olabilmesine yol açabiliyor.

Yani biyolojik ya da zihinsel açıdan bir kişi, diyelim ki para kazanma açısından açgözlü ve bu durum onun hırsızlık, yolsuzluk yapmasını kolaylaştırıyor ise, bu durum onun imtihanı niteliğini taşır. Zira günün sonunda, herkesin kendi iradesi var ve ne kadar bu yanı baskın olsa da, iradesiyle bunu yapmamayı tercih etme imkanına sahip.

Buradaki iddiada, beni ‘Allah böyle yarattığı için ben böyle yapıyorum’ tezi geçerli değil. Kim ne yapıyorsa, kendi bunu bilerek, farkında olarak seçiyor. Nefsimizdeki bu zaafiyetler bizim irademizi test etmek için var diye düşünemliyiz. Zira insan, içinden gelen bu dürtülere iradesiyle hakim geldikçe insan olarak kalır.

Aksi halde ne kadar bu dürtülere uyarsa o derece hayvanlaşır. Zaten içimizde bu mekanizma olmamış olsa, özgür irademizi kullanmamız ve imtihan olmamızın pek anlamı kalmazdı. Nasıl bir kası geliştirmek için ağırlık kaldırır insan, özgür iradenin de güçlenmesi için bize hoş görünen şeylere karşı durmamız gerekiyor ki doğru yolda kalabilelim.

Kur’an’da belirtildiği üzere Allah bizi denemek için birbirimizden farklı yaratarak imtihanda çeşitlilik olmasını istemiştir. (“…Size verdiği şeylerde, sizi denemek için, kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan odur …” (6/En’am-165)

Diğer açıdan insanların kişilik olarak birbirinden farklı olmalarının diğer bir nedeni olarak Kur’an’da şöyle denilmektedir: “…Birbirlerine iş gördürmeleri için, (çeşitli alanlarda) kimini kimine, derece derece üstün kıldık …” (43/Zuhruf-32)

Sonuç

Özetle, yaradılıştaki farklılıklar ile ilgili şunları söylemek mümkün:

  • Her insanın eşit olmaması adaletsizlik demek değildir.
  • Farklılıklarımız, hayatı ve kendimizi anlayıp buna karşı tutumuzu belirlememiz için gereklidir.
  • Allah’ı hatırlamak ve O’na yaklaşmak için insanın sıkıntıları yaşaması gerekmektedir. Hiç sıkıntı olmaması insan gibi bir varlığın ibret almamasına neden olur.
  • Her insan imtihan olmak için dünyadadır. İmtihan, her insana özeldir. Herkesin imtihanı kendi durumuna göre dizayn edilmektedir.
  • Çekilen hiç bir sıkıntı boşa değildir. Sıkıntılara gösterilen sabır insanın derecesini yüceltir ve bunun mükafatını alacaktır.
  • İnsanın bazı konulara zaafiyeti olabilir ancak özgür irade, işte bu zayıf olduğumuz alanlarda nasıl bir tutum sergilediğimizle en iyi şekilde ölçülmüş olur.

Gökhan

İlahi Adalet Dizisinin Önceki ve Sonraki Yazıları<< İlahi Adalet (1) : Adalet Kavramından ne anlıyoruz?İlahi Adalet (3) : Kötülük Sorunu (1) : Kötülük nedir? >>