Bir Hadis’te efendimiz şöyle buyurur: “Nasıl yaşıyorsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz.” (Mirkât, 1/332)

Hz. Ömer (ra) ise bir sözünde şöyle der: “İnandığı gibi yaşamayanlar, yaşadıkları gibi inanmaya başlarlar.

Bu iki sözü birlikte değerlendirince şu çıkıyor:

Nasıl yaşadığına dikkat et, sen farkında olmadan artık yaşadığın şeyin doğru olduğuna (eksik veya hatalı olmadığına) inanmaya başlarsın. Gerçeği, kendi bilgine, mantığına, tecrübene göre değerlendirir ve ona göre bir yol çizersin.  Sanırsın ki doğru yoldasın.

Belki de şeytanın en büyük oyunu bize bu. Usulca kulağına eğilip: “sen yanlış bişey yapmıyosun ki, kimler neler neler yapıyor, senin yaptığında ne var ki, o kadar da olsun ne olcak başka neyimiz var sanki” gibi cümleleri fısıldaması.

Sen de buna inanırsın. Kendini sorgulamadan, gerçek kurallara göre ben neredeyim demeden, yaşadığına inanarak devam edersin hayatına. Ölüm geldiğinde de, ölümün yaşadığın gibi olur, ki artık çok geçtir. Öyle dirilecek ve öyle hesaba çekileceksindir.

Akıllı insan, o gün gelmeden, kendini hesaba çeken. Gerçek doğruyu bulan. Kendini doğru yola sevkeden. Ve doğru yolda olmayanlarla arkadaşlık etmeyendir. Çünkü insan, sürekli görüştüğü yakın arkadaşlarının ortalamasıdır.

O yüzden akla şu soru gelir: İnandığın şey inanman gereken şey mi, yoksa  etrafında gördüklerine göre kendince belirlediğin bir rota mı?