ScreenShot047

İnsandaki değerler sistemi, oluşturduğu inançların üstüne bina edilmiş durumda. Neyin doğru, neyin yanlış, neyin iyi neyin kötü, neyin güzel neyin çirkin olduğuna dair oluşturduğumuz her inanç, bizim hayatımızda çok önemli bir etkiye sahip. Bu da, her gün kendimizi nasıl hissetiğimizle doğrudan ilişkili. Bu yazıda, daha iyi hissetmek için zihinimizi nasıl ayarlamamız gerektiği üzerinde durmak istiyorum.

Yukarıda, inandığı şeylerin insanın hayatını nasıl etkiledğini resmetmek için bir şekil çizdim.

1 numaralı alan: Mutlak doğruyu ifade ediyor. Mutlak doğru, kişiden kişiye değişmeyen evrensel doğru, iyi ve güzel kavramlarını içeriyor. Felsefi açıdan 1 numarının varlığı tartışmalı bir konu. Eğer insan tesadüfi olarak meydana gelmiş bir canlı ise evrensel bir doğru olmasına ben olanak vermiyorum. Çoğu felsefeci de bu görüşte. Çünkü insandan insana değişim gösteren ahlaki kurallar söz konusu olduğunda, birinin diğerine olan üstünlüğü her biri eşit seviyede olan insanların belirlemesi mümkün değil. Bu konu uzun olduğu için, bunu Ahlakın Temeli isimli başka bir yazıda ele almak üzere kapatıyorum.

2 numaralı alan: İnsanın hayatı boyunca oluşturduğu değerler bütününü ifade ediyor. Bu değerler yaşamın herhangi bir alanında olabilir. Yalan söylemek kötüdür, çalışkan olmak iyidir, spor yapmak gereklidir, aldatmak kötüdür, Tanrı ve din vardır, aileye değer vermek gerekir, insanlara yardım etmek iyidir gibi gibi.. Sayısını artırmak zor değil.

3 numaralı alan: Bu alan günlük hayatımızda yaptıklarımızı ifade ediyor. Örneğin, yalan söylemek kötü diye inanıyorsak buna uyuyor muyuz, biriyle evlenmeden seks yapmak yanlış diye inanıyorsak buna uyarak mı yaşıyoruz,  hile yapmak kötü diye inanıyorsak arada bu yola başvuruyor muyuz, sigara sağlığa zararlı deyip yine de içiyor muyuz gibi günlük aktivitelerimizin neredeyse tamamını içeriyor.

Bu alanları tanımladıktan sonra bunların ilişkisine göz atalım:

B durumu ve 2 ile 3 arasındaki ilişki

Psikolojide Bilişsel Çelişki diye bir kuram var.  Bunu ortaya atan Leon Festinger isimli bir sosyal psikolog. Bu kurama göre, insan inandığı bir doğruya aykırı hareket ettiğinde bir rahatsızlık hisseder. Bu rahatsızlık hissinin ağır olmaya başlaması durumunda, insan beyni durumu hafifletmeye çalışır. İşte bu durumda B durumundaki fark oluşmaya başlar. B’nin büyüklüğü ne kadar fazla ise kişi o derece kendinden uzaklaşmaya başlar. Bu durumdaki kişinin kendisiyle barışık yaşaması zordur. Kendini sevmez, kendine kızar, başkalarının da sevmediğine inanmaya başlar, özgüveni zayıflar, motivasyonu düşer ve yavaş yavaş durumu kötüleşir.

İşte bu durum altında, dengeyi düzeltmek için devreye giren zihin, 2 numarayı 3 numaraya doğru yaklaştırmaya başlar. Yani insan bir şekilde, inandığını yaşadığına yaklaştımaya başlar. Sigara içmek kötü ama o kadar değil, herkes içiyor der.. Yalan herkes söylüyor, kimseye zarar vermiyorum der.. Evlenmeden sevişmek kötü diye inansa da, evleneceğim kişiyle yaşıyorum diyerek hafifletmek ister.. Hırsızlık kötü diye inanırken, geri vermek için çalıyorum ya da hakettiler diye inanmaya başlar.. Örnekler çoğaltılabilir. Bu şekilde kendiyle barışık yaşamak için bir yol geliştirmiş olur insan.

Dini konularda bu durum kendini net olarak gösterir.. Örneğin müslüman olduğunu söyleyen biri dinin gerektirdiklerini yapmadığında kendini değişik gerekçelerle kandırma yoluna gider. Kimse yapmıyor der, zor der, imkan yok der, kalbim temiz der vs.

Oysa, inandığını yaşadığına yaklaştırmak yerine, yaşadığını inandığına yaklaştırmak daha başarılı sonuç verir. Örneğin, spor yapmak güzel diye inanan biri, spor yapmamak için kendine bahane ürettiğinde değil, düzenli spor yaptığında daha iyi hisseder ve kedine olan inancı artar.

Bu mekanizma, inandığın şeyin doğru ya da yanlış olmasına bakmaz, sadece inandığın değerlere uygun yaşayıp yaşamamanla ilgilidir. İnsanın inandığı şey, bir çok insana göre yanlış da olsa, sistem çalışır ve insan mutlu olabilir. İşte bu noktada 1 numaralı alan devreye girer.

A durumu ve 1 ile 2 arasındaki ilişki

Gelelim işin biraz daha zor kısımına. 2’nin yerini tespit etmek zor değil, çünkü her insanın inandığı şeyler vardır ve insan nasıl değerlere sahip olduğunu genel olarak bilir. Ancak 1’in yerini belirlemek o kadar da kolay değil. Çünkü bu, insanın kendini sorgulamasıyla başlayan bir süreci gerektiriyor. İnandığım şeyler gerçekten inanmam gereken şeyler mi sorusunu sormakla başlıyor bu süreç. İşte o zaman felsefenin kapılarından bir adım atmış oluyor insan.

Bazılarına göre felsefe bir ilgi alanı olabilir. Bana göre bu sorgulamayı herkesin yapması gerek. Bu da, herkesin bir nebze olsun felsefe yapmasını gerektiriyor. İnandığımız değerlerin kaynağı ister din, ister toplum, ister içimizden gelen ses olsun, bunun doğrulamasını mutlaka yapmak ve 2’yi 1’e doğru yaklaştırmak gerek. Ne var ki çoğu insanın bunu yaptığını sanmıyorum. Genelde insanlar bu konuda tembellik ederek, sadece ailesinden ve çevresinden edindiği, gözlemlediği üzerine geliştiriyor değerler sistemini ve sorgulayarak araştırmıyor. Bu da 1 ve 2 arasındaki mesafenin artması riskini taşıyor.

Kalibrasyon:

İnsanın dingin bir iç huzuruna erişmesi, tam anlamıyla mutlu hissetmesi, başarılı olmak için gerekli özgüveni içinde bulabilmesi için, bu üç numaranın üst üste gelmesi gerekir. Yani, öncelikle gerçekleri sorgulamak ve neyin doğru olduğunu bulmak – ki bu yine kaçınılmaz olarak subjektif olacaktır- sonra inandıklarını buna göre yenilemek, en son olarak da yaşamını bu değerler üzerinde yeniden inşa etmek.

Bunda ne kadar başarılı olabilir insan bilemiyorum ama bu sona kavuşamayacak olsa da bu yolculuğa çıkmalı insan. En azından farkında olmak bile önemli bir şey. Bu yazının da katma değeri bir tek bu olabilir sanırım.

Gökhan