Sizin de dikkatinizi çekiyor mu bilmiyorum ama benim toplumsal olarak kaygı duyduğum bir şey var. Başkalarını kolayca ve acımasızca yargılamak. Kendi hatalarımızı aklamak için türlü zihinsel taklalar atarken, başkalarına gelince sonuna kadar eleştirmekte, yargılamakta, aşağılamakta ve hakaret etmekte bir sakınca görmüyoruz.

Öyle sanıyorum ki, kendimizi eleştirmek, kendi muhasebemizi yapmak bize çok zor geliyor ya da bunu yapacak cesareti kendimizde bulamıyoruz. Bunun psikolojik boyutları da var elbette. Kendi yaptıklarımızla yüzleşme korkusunu, başkalarını eleştirerek yansıtıyoruz.

Örneğin yere çok rahat bir şekilde çöp atan biri, yağmur yağdığında mazgallar tıkandığı için başkalarına küfretme hakkını kendinde görebiliyor.

Her ama her konuda etrafımızdakileri eleştiriyoruz. Sorun belki eleştirmekte de değil, biz yargılıyoruz. Yani, sanki başka insanları değerlendirmek için bize yetki verilmişçesine durmadan konuşuyoruz.

Açıkçası pek fazla sosyal medya kullanan biri değilim ama zaman zaman baktığımda, insanların birbirine ne kadar pervasızca hakaret ettiğini görmek zor değil. Lakin bunu yapanlar nasıl bir hezeyan içinde olduklarının farkında değiller.

Başkalarına alabildiğince küfürler savurarak, ne bir görüşü savunabilir, ne bir kişiyi ikna edebilir ne de okuyan diğer insanlara fayda sağlayabiliriz. Ancak ve ancak içimizdeki öfkeyi anlık olarak tatmin ettiğimizi sanırız. O öfkenin orada neden var olduğunu sorgulamayız bile.

Özellikle dini konularda buna rastlamak mümkün. Bugün bir miktar bu konu üzerinde durmak ve bir kaç kategoride gözlemlerimi aktarmak istiyorum:

1-Dini yaşadığını sananların diğerlerini yargılaması:

Siz de çok görmüşsünüzdür. Birisi namaz kılmaya başlayınca, daha bir ay geçmeden etrafında namaz kılmayanları eleştirmeye başlar. Onları gaflette olmakla suçlar. Oruç tutup, tutmayanları yargılayanlar da bu neviden. Bir başka örnek kapalı giyinip de açık giyinen kadınları eleştirenler.

Kendimizi kurtarmış bir edayla başkalarını eleştirme hakkını kendinde görmek nasıl bir gaflettir. İnsan olarak tek yapılması gereken, bu yolun sadece Allah ve kendimiz arasında olduğunu bilmek. Başka insanların yoluna karışmamak.

Çünkü kim olursak olalım bir sürü günahımız kesin var. Biz ancak kendi günahlarımıza odaklanarak, af dileyerek kurtulabiliriz. Başkalarını yargılayarak değil.

Kaldı ki, üstten bakar bir tavır ile başkalarının din konusundaki eksiklerini yüzüne vurmanın ya da arkalarından konuşmanın o insana bir faydası var mıdır? Burada yapılan şey o kişileri düzeltmek mi yoksa kibirlenmek mi?

2- Dindar olduğu düşünülen kişileri riya ile suçlamak:

Deminkinde ben dini yaşıyorum sen yaşamıyorsun düşüncesi varken bu kategori bunun tam tersi gibi. Bu kategorideki insan, kendisi namaz kılmazken, namaz kılan kişiye örnek olarak şöyle bir eleştiri getirir: ‘Senin kıldığın namazdan ne olacak böyle yalancı olduktan sonra‘ gibi ya da kendisi açık giyinen bir kadının ‘Şuna bak güya kapalı giyinmiş her yeri belli oluyor‘ demesi gibi. ‘Oruç tutmayan birinin, oruç tutan ama dedikodu yapan’ birini kınaması gibi.

Bu tarz noktalardaki hata şu. Tespitimizin doğru olması üzerinden hareket ediyoruz. Oysa tespitimizin yüzde yüz doğru olması, bize o insanı yargılama hakkı vermez.

Toplumsal bir yanlışa işaret etmek için genel değerlendirmeler yapılabilir ancak bir kişiyi eleştirmek üzerimize vazifeymiş gibi düşünmek ciddi bir yanlış.

Kaldı kendisi açık giyinen birinin, kapalı giyinen bir başkasını dini açıdan eleştirmesi nasıl bir cehalettir. Evet belki o kapanan kişi, bu giyinişin edebine uygun olmayacak şekilde davranıyor olabilir. Yine de bizim o kişiyi yargılama hakkımız yok. Zira bu eleştirinin altında o kişinin daha iyi olması isteği yok.

Bu eleştirinin altında olsa olsa ne olur biliyor musunuz? Kendi eksikliğini giderme konusundaki iradesizliğini meşrulaştırma. Çünkü zihin şunu söyler ona ‘böyle kapalı olacağıma açık olurum daha iyi‘. Yani kendisine kötü bir örnek bularak mevcut durumunu haklı göstermeye çalışır zihninde.

Tabii ki benim dediklerim aynı inanca mensup olduğunu iddia edenlerin eleştirileri. Yoksa farklı inanca sahip birinin inanan birini yargılaması da söz konusu olabilir.

Not: Halk arasındaki yaygın kullanımı nedeniyle ‘açık’ ve ‘kapalı’ terimlerini kullandım. Oysa bu terimlerden çok da haz etmiyorum. Çünkü gerçek durumu nitelemekten uzak bir manaya sahipler ve nötr anlamlar yerine olumlu/olumsuz bir algı oluşturuyorlar.

3- Boş konular için birbirine beddua eden ve hakaretlerine Allah’ı alet edenler:

Bir başka versiyon da insanların hemen her konuda hakaretlerinde Allah’ı aracı olarak kullanması.  Allah sanki onların sözlerine göre diğer insanları cezalandırmak için var olan bir güçmüş gibi, etrafa cezalar, belalar yağdıran tipler var. Allah ile ilişkimiz, ne yazık ki bela okuma düzeyine inmiş durumda.

Birine hakaret ederken ‘Allah senin belanı versin’ ‘Allah seni şöyle yapsın, böyle yapsın’ ‘gün yüzü göstermesin’ vs lafları havada uçuşuyor. Mesele de sanırsın ki çok önemli bir şey.

Allah’ı tanımaya ve O’na kul olmaya çalışan biri, Allah’ı bu şekilde ağzına almaya korkar. Allah, bizim egolarımız yüzünden insanları cezalandıran bir mercii mi ki her fırsatta buna sarılıyoruz.

Öylesine boş meseleler için bunu kullanıyoruz ki, ne kadar günaha girdiğimizin de farkında değiliz. Çok yakın bir örneğini vermek istiyorum. Dün Milli Takım İspanya karşısında yenildi. Evet üzüldük, belki de kızdık. Burası normal. Ama internette bazı yorum yazan insanları gördüm ki dehşete düşmemek mümkün değil.

Teknik direktörün hamile kızı için ‘İnşallah o karnındaki ölü doğar’ gibisinden yorum yapan insanlar var. Diyeceksiniz ki Gökhan münferit örnekleri genellemek doğru mu? Münferit değil ki, hemen her konuda birbirine bu şekilde hakaret, küfür, beddua eden insanları siz görmüyor musunuz?  Siyaset için, spor için, mezhepçilik için, ilişkiler için, iş hayatı için, trafikte, evde kısacası her yerde var.

Öfkenin toplumsal olarak bu derece kontrolsüz olması ayrı bir sorunken, dini değerlerin bu derece ayaklar altına alınması, Allah’ın böyle iğrenç düşünceler için kullanılması ayrı vehamet. Bu şekilde Allah’ı anan kişiler en büyük zararı kendilerine verdiklerinin farkında değiller ne yazık ki.

4- Diğer insanları kafir ve cehennemlik ilan edenler:

Bir diğeri de din konusunda kendi doğrusuna körü körüne sarılmış ya da kendi şeyhine ‘hatasız insan’ gözüyle bakan kişilerin kendi gibi düşünmeyenleri kafirlikle, zındıklıkla itham etmeleri. Buna ciddi manada şaşırıyorum. Esasen ben kendi sonumun nasıl olacağının derdindeyim.

Acaba ben imanla mı öleceğim endişesi içindeyim. Lakin bu insanları gördüğümde, kendisini kurtardığına dair bir emniyet içinde olduğu yetmezmiş gibi, bir de diğerlerinin küfür içinde olduğunun ve cehenneme gideceğinin de bilgisi kendisine verilmiş gibi davranıyor!

Bu nasıl bir gaflettir anlamak imkansız. Evet belki bazıları senin gibi düşünmüyor, senin mezhebinden değil ve belki de gerçekten bir yanlış içinde ama ne olursa olsun o kişinin imanı ile ilgili bir değerlendirme yapmak konumunda bir tek Allah olabilir. Hiç bir insan başka bir insanın iman üzere mi öleceğini ve öldükten sonra nereye gideceğini bilemez. Hal böyleyken bize ne oluyor?

Nasıl da kolay yargılıyoruz. Din gününün tek sahibi Allah ise (Fatiha suresinde sürekli bunu tekrarlıyoruz) o halde biz kim oluyoruz da müslümanım diyen bir kişiyi kafirlikle suçlama hakkını kendimizde görüyoruz. Farkında değil miyiz ki asıl bunu yaptığımızda Allah’a kendimizi ortak görüyoruz? Bunu yaparak asıl kendimiz belki de küfre adım atıyoruz hiç farkında değil miyiz?

 

Din, birbirimize hakaret etme ya da kendimizi temize çıkarma aracı değil. Din birey ile Allah arasındadır. Ne başka insanları bu ilişkiye aracı edebiliriz, ne de biz başkasının Allah ile arasına girebiliriz.

Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir. Hucurat, 12

… Kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, Allah’a karşı gelmekten sakınanları en iyi bilendir. Necm, 32

Bir müslümanın başkaları için yapabileceği, onları eleştirmek değil, öncelikle güzel ahlaklı bir örnek olmak; ukalalık taslamak değil, ihtiyaç halinde tatlı dille bilgi vermek (nasihat değil); o da olmuyorsa, onların hidayeti için dua etmek olabilir.

Düşüncelerimizi Kur’an ile yoğursak belki de birçok hatamızı fark edeceğiz.

Kuran üzerinde ne kadar da az düşünüyor, az öğüt alıyorsunuz!, Hakka, 42

Umarım bunları fark eder, çevremize daha hoşgörülü yaklaşır, din konusunda başkalarını yargılamayı bırakıp, kendi hesabımızı nasıl vereceğimizin derdine düşeriz.

Selamlar,

Gökhan