İmansızlığın 6 Şartı: (4) Bilime İman
Günümüzde en öne çıkan ateist görüş materyalist ateizm dediğimiz, her şeyin maddeden ibaret olduğunu, metafizik bir varlığın varolmadığını savunan görüştür.
Bu görüşü savunanlar için genellikle bilim bilgiye ulaşmadaki tek geçerli yöntemdir. Dolayısıyla, bu görüşte olanlar için, Allah’ın varlığı bilimsel olarak ispatlanamadıkça, buna inanmak için de bir gereklilik yoktur.
Önceki yazı: İmansızlığın 6 Şartı: (3) Dünyaya iman
4-Bilime iman : Tek bilgi kaynağı bilimdir diye düşünme
İnsanın en temel sorularına, yani, ‘neden hiçbir şey yerine bir şeyler var‘, ‘ben niye varım‘, ‘nereden geldim‘, ‘ölünce bana ne olacak‘ gibi sorulara cevaplarken neyi baz almalıyız?
Bilim bu sorulara cevap vermek için yeterli midir? Yoksa, bu sorular ilgilenmemiz için yeterince önemli değil midir?
Esasında bu sorulara cevap bulabilmek için hem bilim, hem din hem de felsefeye başvurmak durumundayız. Ancak modern dünyada bu üç alan sanki birbirinden çok farklı ve birbirine etki etmeyen alanlar olarak bize sunuluyor.
Bilim-Din-Felsefe İlişkisi
Oysa bilimin ayrı, dinin ayrı, felsefenin ayrı gerçekleri olamaz. Eğer Allah evrenin yaratıcısı ise, evrende gözlediğimiz yasalar ve düzen bize bunu göstermeli. Bize dini gönderen de aynı yaratıcı ise, vahiy ile bilimsel veriler çelişmiyor olmalıdır. Aynı şekilde, aklı da yaratan Allah olduğunda göre, akıl yürütmelerle varacağımız sonuç da din ve bilimin sonuçlarıyla uyumlu olmalıdır.
Eğer Allah varsa, bu üç alan arasındaki çelişki iddiaları, yanlış din anlayışından, hatalı felsefi argümanlardan veya eksik bilimden kaynaklanabilir.
Bilimin metodoloji olarak natüralizmi benimsemesi
Günümüz bilim anlayışı natüralizm (doğalcılık) üzerinden ilerlediği için, evrenin açıklamalarında, bahsi geçen sorulara bilim içinde rastlamanız da mümkün değil.
Doğalcılık kısaca doğa dışında hiçbir şeyin olmadığı görüşü olarak tarif edilebilir.
Bilim gerçekten bilginin tek kaynağı mı?
Bilim elbette, insanın evrenin nasıl çalıştığını anlama faaliyeti olarak önemli bir araçtır. Ancak her şey bilimle anlaşılır gibi bir ifadenin kendisi en başta bilimsel değildir.
Tıpkı ateistlerin, inananları dogmatik olmakla suçlamaları gibi, bu görüşü savunan ateistler de dogmatik bir bilim anlayışına sahip olmuş olurlar. Buna da bilimcilik adı verilir.
Oysa bilim, insanın doğasından gelen bir çok soruya cevap vermekte ve günlük hayatla ilgili birçok konuda yetersizdir. Siz bu sorulara cevap ararken, bilimin sınırlarının dışına çıkıp felsefenin ve diğer disiplinlerin alanına girmek zorundasınızdır.
Örneğin bilim, estetik gibi, etik gibi, mantık gibi günlük hayatta sıkça kullandığımız şeylerle ilgilenmez.
Ünlü felsefeci William Lane Craig Bilimcilik hakkında ne diyor bir bakalım: (4 dk)
Bilim insanlarının iyi felsefeci olmaması
Ne yazık ki, ilgiyle takip ettiğimiz bilim insanları, ne zaman bilimsel, ne zaman feslefi konuştuklarının farkında değiller çoğu zaman. Günümüz ateistlerinin kendilerine örnek aldıkları Hawking, Krauss ya da Dawkins gibi ünlü fizikçiler için de bu durum aynıdır.
Aşağıda ünlü matematikçi ve felsefeci John Lennox‘un Hawking’in kitabına yaptığı eleştirilerden kısa iki pasaj sunuyorum.
John Lennox – Hawking Grand Design Eleştirisi – 1 (1,5 dk) |
John Lennox – Hawking Grand Design Eleştirisi – 2 (1 dk) |
Bu konuda ikinci bir örnek daha vermek istiyorum. İTÜ Fizik bölümü öğretim üyesi Kerem Cankoçak, yaptığı bir konuşmasında felsefenin alanına girdiğinin farkında olmadan, bilimsel konuştuğunu sanıyor.
Fizikçi Kerem Cankoçak’ın Açıklamaları (1 dk) |
Kelamcı Emre Dorman’ın Cevabı (3 dk) |
Not: ‘Evren tasarlanamaz’ konusunu daha sonra ele almak üzere burada değinmiyorum.
Yasalara İman – Doğa yasaları neden var?
Bilimin konusuna baktığımızda, içinde evreni tarif etme gayreti olduğunu görüyoruz. Fizik gibi, kimya gibi, biyoloji gibi bilimler, bize evrenin, canlıların nasıl işlediğine dair bilgiler veriyor. Oysa, insanların içlerinden gelen ortak sorular, sadece sistemin nasıl işlediği ile ilgili değil.
İnsan, sistemin neden böyle olduğunu da sorguluyor? Neden kaos yerine doğa yasaları var? Böyle olması bir zorunluluk muydu? Neden yasalar evrenin her yerinde aynı? Neden matematik evrene uyuyor? Neden insan zihni evreni kavrayabilecek şekilde?
Bilim insanları bilim yaparken, evrenin bir düzene sahip olduğu ön kabulü ile hareket ederler. Bu düzenin sırlarını çözmeye çalışırlar ancak neden bu düzenin olduğu ile ilgilenmezler.
Ateistler de aynı şekilde, zihinlerinde farkında olmadıkları ön kabullerle düşünürler. Evrende yasaların olması sanki zorunluymuş ya da tesadüfi bir sonuçmuş gibi düşünürler. (Tesadüf kısmını sonraki yazıya bırakıyorum)
Evren, pekala hiçbir yasanın olmadığı, canlılığın olmadığı bir şekilde de var olabilirdi ya da evren yine böyle kompleks olurdu ama insan zihni evreni kavrayabilecek şekilde olmayabilirdi.
Nasıl oluyor da bu ikisi hem kendi içinde düzenli, hem de birbiriyle ilişkiye girebilecek şekilde uyumlu olabiliyor? Nasıl oluyor da, evrendeki matematik, insandaki mantıkla uyumlu? (Burada metematik keşif olarak değerlendirilmiştir. İcat olduğu görüşünü savunanlar da var)
Ateistler, bu uyumun neden olduğunu pek düşünmeden insanın ve evrenin böyle olduğunu doğal kabul ederler. Bu, bilimi bilginin tek kaynağı kabul ederken, bilimin dayandığı yasalara dogmatik bir inanç gerektirir.
John Lennox’un bu konudaki görüşleri (2.5 dk)
“Boşlukların Tanrısı” ne demek?
Ateistlerin, inananlar üzerindeki en temel eleştirilerinden biri ‘Boşlukların Tanrısı – God of the gaps‘ argümanıdır. Örneğin, inanan insan, henüz açıklanamayan bir fenomeni görür ve ‘işte bu Tanrının sayesinde’ der. Oysa, bilim ilerde bunu açıkladığında bu iddia da çökmüş olur.
Örneğin, ezan çiçeği olarak bilinen Oenothera Biennis, akşam saatinde açar. İnananlar bunu, çiçeğin ezan okunduğu için açtığına bağlar. Esasında çiçek ezan okunmayan yerde de akşam saatinde açıp öğlene doğru kapanmaktadır. Bu durum boşlukların tanrısı tanımına uymaktadır.
Ateistlerin bu iddiaları bir takım hususlar için doğru olsa da, bu, Tanrının olmadığının ispatı da değildir. Bu sadece, inananların sağlam olmayan argümanları kullanarak da iman edebileceklerini gösteren bir argümandır.
Benzer şekilde ateistler, bir şeyin varlığı için delil yoksa, o şey yoktur şeklinde bir kabul içindedirler. Esasında bu da, boşlukların tanrısı argümanına benzer bir durumdur. Boşlukların tanrısı argümanında, açıklaması bilinmeyen bir fenomen Tanrı ile dolduruluyordu.
Ateistlerin yaptığı da, açıklaması henüz bilinmeyen bir şeyi Tanrısızlık ile doldurmak. Böyle bir durumda en azından agnostik olmaları beklenirdi.
Bu durumu William Craig şöyle eleştiriyor (2dk):
“Her şeyin Teorisi”
Boşlukarın Tanrısı argümanına benzer durum ‘Her şeyin teorisi‘ argümanı için de geçerlidir. Örneğin, evrendeki hassas ayarların yaratıcının varlığına işaret ettiğini söylediğinizde, ateist, ilerde bir gün gelecek bilim bunun neden böyle olduğunu keşfedecek, o yüzden bunun Tanrıyı işaret ettiğini söyleyemeyiz der.
Örneğin, Big Bang teorisi evrenin ezeli olmadığını bize göstermektedir. Uzay ve zamanın bir başlangıcı varsa ve yoktan var olmuşsa bunu Tanrının varlığına bir işaret olarak sunabilirsiniz (Bkz. Kelam Kozmolojik Argümanı) fakat ateistler buna sıcak bakmaz. Buradaki bilinmezliğin ilerde açıklanacağını ve Tanrı açıklamasına gitmenin gereksiz olduğunu öne sürerler.
Örneğin, belki de ilerde, evrenin döngüsel bir şekilde kapanıp açıldığı ispat edilecek, bu durumda yine ezeli evren modeline dönülecek şeklinde bir iddia da bulunabilirler.
Burada ateist birkaç varsayım yapmaktadır. Ancak bu varsayımların hepsi doğru ise ateist haklı olabilecektir. Lakin, ne bu varsayımlarım tamamı yüzde yüz doğrudur, ne de bu varsayımlar bilimseldir.
- Bir gün bilim her şeyin açıklamasını bulacaktır/bulabilir.
- Bilim, bir şeyi açıklıyorsa, o şey artık olağan, sıradan, şaşırılmaması gereken bir şeydir.
- Bir şeyin nasıl işlediğinin açıklanması, onun neden böyle olduğunun da açıklamasıdır.
- Bilim bir şeyin açıklamasını bulduğunda, artık o bulunan şeyin de açıklanmasına gerek kalmaz.
Fizikçi ve Felsefeci Enis Doko’nun Her şeyin teorisi hakkındaki görüşleri |
Tanrıyı inkar için zorlamak (William Craig) |
Din Bilime Düşman mı?
Çoğu ateist, yeterince bilimle ilgilenen birinin ateist olmasının kaçınılmaz olduğunu düşünür. ‘Müslümanlar bilimle ilgilenmedikleri için körü körüne inanıyorlar‘ şeklinde düşünceye sahiptirler.
Ne yazık ki, bu şekilde düşünen bir tek ateistler değil, inananların da bir kısmı, yeterince bilimin ya da felsefenin insanı ateist yapacağı endişesini taşıyabiliyor.
Oysa, din (islam), insanı bilimden uzaklaşmaya değil, tam tersi, Allah’ın yeryüzündeki ayetlerini aramaya yönlendiriyor:
Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır. Al-i İmran, 190
Varlığımızın delillerini, (kâinattaki uçsuz bucaksız) ufuklarda ve kendi nefislerinde onlara göstereceğiz ki, o Kur’an’ın gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. Rabbinin, her şeye şâhit olması yetmez mi? Fussilet, 53
De ki: “Yeryüzünde dolaşın da Allah’ın başlangıçta yaratmayı nasıl yaptığına bakın. Sonra Allah (aynı şekilde) sonraki yaratmayı da yapacaktır. (Kıyametten sonra her şeyi tekrar yaratacaktır) Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.” Ankebut, 20
Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok alametler vardır. Hâlâ görmüyor musunuz? Zariyat, 20-21
Sonuç
Bilim, evreni anlama çabası olarak çok önemli bir araçtır, ancak materyalistlerin ya da natüralistlerin iddia ettiği gibi her şeyin açıklaması bilimde değildir.
Ateistler, inananları ön kabul ile inanmakla suçlamalarına rağmen kendileri, bilimi tek gerçek olarak kabul ederek, bilimsel olmayan, felsefi bir ön kabule girmiş olurlar.
Bunun yanında, doğa yasalarının varlığını ve insanın evreni anlayabilme kapasitesini ve evrenin anlaşılabilir olmasını varsayılan olarak kabul ederler. Neden böyle olduğu ile ilgili ciddi bir açıklama getiremezler.
Ateistlerin bilimi öne sürerek ortaya attıkları Boşlukların Tanrısı ya da Her Şeyin Teorisi gibi argümanlar, Allah’ın olmadığın gösteren argümanlar değildir. Bu argümanların da altında, bilime körü körüne inanma ve bunun dışında her şeyi baştan reddetme anlayışı bulunmaktadır.
Tüm bunlara bakınca ateislerin, bilimin yegane savunucusu, temsilcisi olduğunu söylemekten ziyade, kafalarını bilime gömüp, gerçeği görmemeye çalıştıklarını söylemek yanlış olmayacaktır.
Zira bilimle, ancak maddesel varlıklar tespit edilebilir. Oysa, Allah’ın, tanımı gereği fiziksel bir varlık olmasını beklememiz anlamsızdır. O nedenle bilimci ateistler, bilimin ortaya attığı hiçbir delille Allah’ı bulamazlar.
Çünkü, Allah’ın varlığı, bilimsel delillerle temellendirilebilmekle birlikte, felsefi akıl yürütmeler üzerine ispatlanabilir.
Bilimci ateistler, bu tutumları nedeniyle, ne delil görürlerse görsünler, bunu bilime havale edecekler ve hiç bir zaman Allah’ı kabul etmeyeceklerdir. Ta ki bu tutumlarını fark edene kadar.
Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki yanlarına uğrarlar da onlardan yüzlerini çevirerek geçerler. Yusuf, 105
Sonraki yazı: İmansızlığın 6 Şartı: (5) Tesadüflere İman
Gökhan
Bir yanıt yazın