Allah İnsanı Neden Yarattı sorusuna tatmin edici cevaplar
Soru:
Tanrı insanı neden yarattı? Hiç bir şeye ihtiyaç duymayan, hiç bir eksiklik taşımayan bir tanrı varsa, neden insanı ve kainatı yaratma gereği duydu? Kendisine kulluk ve ibadet için varlıklar yaratmak, kendi san’atını göstermek istemek bir nevi ihtiyaç değil midir?
3 Soru 3 Sır isimi ana yazı ve diğer sorular için tıkla:
Cevaba geçmeden önce, insanların bu konuda kafalarının ne kadar karışık olduğunu ve tatmin edici olmayan cevaplar nedeniyle dinden ne kadar uzaklaştıklarını göstermek amacıyla aşağıdaki başlığın okunmasını tavsiye ediyorum:
https://eksisozluk.com/tanri-insani-nicin-yaratti–388681
Görüleceği üzere, insanlar verilen ilk cevabı yeterli bulmuyor. Bu cevabı bir nevi tanrının yalnız, eksik veya egoist olmasına bağlıyor ki, bu da tanrı kavramıyla çelişiyor. Bu soruyu düşünmüş, sormuş ve cevabı bulamamış o kadar kişi var ki..
Özellikle bir kişinin yorumunu koymak istedim buraya. Aslında çoğu insanın durumunu özetliyor:
Cevap:
Önce şunu belirtmek gerek. Bu sorular öyle küçük sorular olmadığı için, cevapları da haliyle hap gibi değil. Azıcık zahmete girip okumak ve hatta biraz düşünmek gerekiyor.
O yüzden soruyu alt sorulara ve cevaplara böldüm. Her aşamasında, asıl sorunun farklı bir detayına cevap bulmak mümkün. En sonunda ise sorunun cevabı olan sır var. Cevapların, karmaşık anlatımlar veya Arapça tabirler içermemesine özen gösterdim ki anlaşılır olsun.. Ayrıca sıkıcı olmaması için çok kısa tutmaya çalıştım.
Tüm maddeler okununca tatmin edici olacağını düşünüyorum.
Not: Bu soruya verilecek cevap, tabii ki öncelikle Allah’ın var olduğunu ve tüm kainatı ve içindekileri yaratan mutlak kudret sahibi olduğunu kabule dayanıyor. Eğer, yaratıcı var mı? gibi bir soru sorulacaksa, bunun da cevabı var. Ancak şu anki konumuz bu değil.
Ayrıca cevapların kopyala, yapıştır olmadığını da belirtmek gerek.
İşte ana soruya bağlı alt sorular ve cevapları.
Lütfen madde madde üzerine düşünerek ilerleyin. Çünkü yazı çok uzamasın diye ben kısa tutmaya çalıştım. İlk okuyuşta bazı boşluklar kalabilir, düşündüğünüzde bu soru işaretlerinin gideceğini ümit ediyorum.
1- Allah’ın insana ihtiyacı var mı?
Bunu anlamak için kainata bakmak yeterli. Dünya üzerinde insan olmasaydı ne eksik olurdu? Ya da şu açıdan bakabiliriz, tüm kainatı en ince ayrıntısına ve kuralına göre yaratma kudretine sahip bir varlığın, insan gibi aciz bir varlığa ihtiyacı olabilir mi? Bizim yaptıklarımızın, ne Allah’ı tamamlaması, ne eksiltmesi mümkün. Bu şüphe götürmez bir gerçek.
İhtiyaç, bir tamamlanmaya muhtaç durumu ifade eder ve dışarıdan bir kaynak ile giderilir. Örneğin, insanın havaya ihtiyacı vardır, yaşam için güneşe ihtiyaç vardır, mutluluk için sevgiye ihtiyaç vardır gibi.. Allah’ta her potansiyel içkindir. O bir tamamlamaya muhtaç olmayandır.
Allah, insan olmasa da Allah’tır. Kendi gücüyle bir canlı meydana getirebilen bir varlığın, yoktan var ettiği bir varlığa ihtiyaç duyması mümkün olamaz.
2- Kur’an’a göre Allah insanı neden yarattı?
Kur’an’da Allah: Cin ve insanları ancak, beni bilip itaat, ibadet etmeleri için yarattım. [Zariyat 56] buyuruyor. Buradaki ibadet, namaz, oruç gibi ibadetler değil. Allah’ı bulmak, bilmek, tanımak anlamında. Yani Allah bilinmek, keşfedilmek istediğini burada belirtiyor.
Buradaki kulluk etme, Allah için değil insan için gereklidir. Nasıl ki, hastanın ilaçlarının içmemesi doktora değil hastaya zarar verir. Aynen o şekilde, insanın var olmamasının ya da var olup kulluk etmemesinin Allah’a bir zararı ya da faydası yoktur.
Peki neden kulluk etmesi için insanları yaratsın? Oraya geliyorum..
3- İbadet için melekler ve diğer varlıklar yok muydu? İnsana neden gerek var?
Evet melekler var. Ancak melekler seçim hakkı olmayan varlıklar. Allah, ayırt etme becerisi olan, özgür iradeye sahip varlıklar yaratmayı murat etti. Böylelikle, onların akıllarıyla kendisini bulmalarını, bilmelerini istedi.
Aslında bu açıdan bakıldığında, Allah beni neden yarattı sorusunu sorabilmek bile başlı başına bir yüceliktir. Bu soruyu melek soramıyor, güneş soramıyor, koyun soramıyor.
İnsan ise kendisine verilen akıl ile bunu sorabiliyor. İnsanın aklını kullanması ve seçme hakkına sahip olması, iyice düşünüldüğünde, inanılmaz derecede büyük bir payedir.
4-İnsan yaratılmayı istedi mi ki?
İnsanın yaratılması, Allah için değil, insan için bir şereftir. Herkes var olmayı yok olmaya tercih eder. Bazı insanların ölümü istediklerini görebilirsiniz. Ancak, bunlar var olmayı istememek değil, yaşamayı istememek ya da buna dayanamamaktır. Hiç olmayı, yok olmayı kimse istemez.
Kaldı ki, bana sormadan beni niye yarattı diyen hiç kimsenin şimdiye kadar yaşamaktan geri durduğu da görülmemiştir. Hava almaya, yemeye içmeye, zevk almaya devam eder..Demek ki var olmak yok olmaya göre daha güzel.
Ayrıca, Allah sonsuz kudret sahibidir. Yaptıklarından hesap sorulmayandır. Her insan onun mülküdür. Mülk sahibi mülkünde istediği tasarrufu yapar. İnsan, varlığını tamamen Allah’a borçluyken, neden bana sormadın deme hakkına nasıl sahip olabilir ki? Bu soru kendi içinde anlamsızdır. Zira, yarattığına bunu soran bir varlık, mutlak güç sahibi bir varlık olamaz.
Hem soracak olsa bile, bunun için önce yaratmış olması gerekirdi !!
Bu konuda daha geniş cevap için tıklayın
5- Allah neden bilinmek istesin ki?
Çoğu kaynakta şu şekillerde cevaba rastlayabilirsiniz: “Allah kainatta tecelli ettiği cemal ve kemalini hem kendisi – kendine mahsus bir şekilde – görmek hem de başkalarının gözüyle görmek istedi“.
“Başkasından kasıt olarak en önemli unsur burada insandır. Bu hikmet de yine insanın yaratılmasını gerekli kılıyor. Nasıl ki, her cemal (güzellik) sahibi, cemalini görmek ve göstermek ister. Bir ressam, bir heykeltıraş düşünün, çok harika bir eser yapmış. Bunu önce kendisi görmek ve sonra başkalarına da göstermek ister.
Sonsuz güzellik sahibi olan Allah da bu eşsiz eserlerini (yıldızları, gezegenleri, hayvanları, dağları, her şeyi) hem müşahede etmek (insan gibi değil, kendine mahsus şekilde) hem de göstermek istedi. İnsan da bunun için yaratıldı.”
Bu cevap kısmen izah edici görünse de tam olarak sorumuzu cevaplıyormuş gibi gelmiyor, hatta sorunlu geliyor ve bir sonraki soruyu sormamıza neden oluyor.
Not: Bu ve bir sonraki maddedeki izahları sanki ben Allah’ın insanı neden yarattığına bir cevap olarak sunuyormuşum gibi düşünen arkadaşlar olduğu için bir not ekleme ihtiyacı hissettim. Bu ve bir sonraki maddede anlatılanlar benim cevap olarak sunduğum şeyler değil, bu sorunun cevabı olarak bazı kaynaklarda bulacağınız ifadeler. Dikkat ederseniz zaten ben bu izahları yeterli görmediğim için 7. ve 8. maddeye geçiyorum. Bu izahları yazıya dahil etmemin nedeni bunların insanların karşısına çıkan cevaplar olması ancak cevapların eksik oluşuna vurgu yapma ihtiyacıdır. Özetle 5. ve 6. maddedeki ifadeler benim nihai cevabım olarak değil, asıl cevaba giderken üzerinden geçilmesi, değinilmesi gereken sorgulama adımlarından bazıları olarak ele alınmalıdır.
6- Cemalini görmek ve göstermek istemek insana özgü bir istek değil mi?
İnsanın içinde bulunan bu isteği, insana veren de Allah olduğu düşünülürse, Allah’ın bunu dilemesi mantıklı bulunabilir diye cevaplar veriliyor.
İnsan Allah’ın nurundan yaratılan bir varlıktır. (Secde,9) Eşyaya isim verebilmek bile insana (cinlere de) mahsus bir özelliktir. Başka hiç bir varlıkta bu yoktur. Kısacası, insanın içindeki bazı özelliklerin Allah’ın özelliklerine benzemesi düşünülebilir. Ancak bu insanın tamamen Allah’a benzemesi şeklinde değil, çok çok küçük derecede iz kaydının insanda olması gibi anlaşılabilir. Aksi halde, insanın övünmek, hava atmak için yaptığı bir davranışı dikkate alarak, Allah’ın da kendini göstermek, ispat etmek gibi bir mantıkta yarattığını söylemek doğru olmaz.
Bu maddede verilen cevap da insanı tatmin etmiyor hatta belki daha fazla kafa karıştırıyor. Ben de bu tür cevaplara rast gelmiş biri olarak bunları yeterli görmediğim için sonraki soruyu sorma ihtiyacı hissettim.
7- Allah’ın insan gibi istekler taşımaması gerekmez mi?
Bu kısım sorunun bel kemiğini oluşturuyor. Buraya dikkat!
Allah insanı, bir ispat, övünme gibi insana özgü bir istekle yaratmıyor. Şuunatının (Allah’a has bir keyfiyet, kabiliyet, özellik olarak düşünebilirsiniz) tecellisi (belirme, görünme, ortaya çıkma, zuhur etme) için yapıyor.
Bunu anlamak için önce Allah’ın sıfatlarını bilmek gerek. Allah’ın çok sayıda ismi var. Örneğin, Halik (yoktan yaratan), Mukit (rızık veren), Gafur (Günahları bağışlayan), Kadir (Sonsuz kudret sahibi olan), Rahman (yaratılmışlar hakkında hayır ve merhameti tercih eden) gibi.
Bu isimler, Allah hiç bir şey yaratmamış olsa bile Allah’ın zatında taşıdığı özelliklerdir. Dileseydi Allah hiç bi’şey yaratmamış olurdu, insan da, kainat da olmazdı. Bu soruları da sormamış olurduk. Allah yine Allah olurdu.
Peki bu isimlerin Allah’ın insanı neden yarattığı ile ne ilişkisi var?
Buradaki ilişki şu. Allah’ın taşıdığı her özellik, bu özelliğin tecellisini doğurur. Yani, Allah zatında yaratma gücüne muktedir ise, bu gücün tecellisi olarak sonsuz güzellikte varlıklar yaratması gerekirdi ki, bu güç potansiyel olarak kalmasın.
Allah gafur ve rahimdir, bu özelliklerin tecellisi, insan gibi günah işleyen ve tövbe eden varlıklar gerektiriyor ki sıfatlar tecelli etsin, hayat bulsun.
Allah rabtır, rezzaktır. Koruyan, doyuran, gözetendir. Kainattaki, her canlıyı, doyuran, yaşatan, besleyen O’dur. Bu sıfatın vücut bulması kainatın yaratılmasını mümkün kılıyor.
Allah’ın diğer birçok ismini de bu şekilde düşünerek örnekleri çoğaltabilirsiniz.
Özet olarak, Allah’ın taşıdığı sıfatların tecelli edip vücut bulması Allah’ın kainatı ve insanı yaratmasıyla olmuştur diyebiliriz.
Allah insanı yaratmasının nedeni, Allah’ın zatında taşıdığı özelliklerin bunu gerektirmesidir.
Not: Buradaki gerektirme, mecbur olma anlamında bir gereklilik değil, potansiyele sahip olmanın sonucu olma olarak anlaşılmalıdır.
Örneğin
Zihin (akıl ya da beyin diye de düşünebiliriz) potansiyel olarak düşünme yetisine sahiptir. Yani akıl sahibi olmanın gereği düşünmektir diyebiliriz ya da akıl sahibi olmak düşünmeyi gerektirir diyebiliriz. İnsan, örneğin sahip olduğu zihin ile Mars gezegeni hakkında düşünebilir. Mars gezegeni hakkında düşünmek insan için bir mecburiyet ya da bir ihtiyaç değildir. İnsan kendi isteği ile Mars gezegeni hakkında düşünmektedir. Mars gezegenini düşünmemesi, insan için bir eksiklik de olmaz.
Benzer şekilde, Allah, taşıdığı sıfatların gereği olarak kainatı ve insanı yaratmıştır. Allah’ın insanı yaratması bir mecburiyet veya ihtiyaç değildir. Veyahut, Allah’ın insanı yaratmaması Allah için bir eksiklik de olmazdı.
8- Allah’ın yaratmasının hikmeti nedir?
İlk 7 cevabın soruya tatmin edici bir cevap verdiğini düşünüyorum. Yalnız şunu belirtmem gerek. Allah insanı neden yarattı sorusunun, biri insana bakan, biri de Allah’a bakan 2 ayrı yönü var. İlk 7 maddede ve özellikle 7. maddede, sorunun insana bakan yönü ele alındı.
8. maddede ise bu konunun Allah’a bakan yönüne değinmeye çalışacağım. Yalnız bu derin bir konu olduğundan çok özet geçeceğim. Zira biraz üzerine düşünmeyi gerektiren bir husus.
Allah’ın yaratmasını, insanın bir şeye ihtiyaç duyması gibi düşünmemek gerekir. Allah’ın yaratması ihtiyaçtan değil, iradesinden kaynaklanmaktadır.
Allah bu kudrete sahiptir ve bunu murat etmiştir. Yani yaratmasının hikmetini aramak bir nevi anlamsızdır. Çünkü, en başta, yaratılışın hikmeti değil, hikmetin yaratılışı vardır. Yani, yaratılış için hikmeti Allah’a gerekli kılmak geçersizdir.
Yani, nedensellik ilkesi insan için geçerli bir kavramdır. Allah’a nedensellik ilkesini dayatamayız. Dolayısıyla, onun insanı yaratması, nedenselliğin yaratılmasından önce gelir. Bu durumda, neden sorusunu Allah’a yöneltmek anlamsızlaşır. Biz bakan yönüyle neden sorusunu sorup cevap arayabiliriz (yukarıda bunlar açıklandı) ama Allah için durum aynı şekilde değil.
Allah’ın insanı, kainatı ve diğer her şeyi yaratmasındaki mananın özeti, Mutlak İrade sırrında gizlidir. Eğer Allah’ın yaratmasını tesir altına alacak herhangi bir faktör olsaydı, Allah mutlak irade sahibi olmamış olurdu.
Diyebiliriz ki, Allah, –insana bakan yönüyle– sıfatlarının gereği/sonucu olarak (7. madde) ve –kendisine bakan yönüyle– Mutlak iradesiyle bunu dilediği için (8. madde) kainatı ve insanı yaratmıştır.
Bu soru neden kafa karıştırıcı?
Bu soruyu düşünmede en temel handikap, ALLAH kavramını tam bilememekten kaynaklanıyor. Sağdan soldan duyma bilgilerle Allahı idrak etmeye çalıştığımızdan, O’nu insan gibi sınırlı olarak düşünmeye çalışıyoruz.
Şu halde yaratan, yaratamayan gibi olur mu? Artık siz düşünmez misiniz?, Nahl, 17
Halbuki Allah’ı düşünürken tüm sınırların ötesine geçerek düşünmek gerekir. Çünkü Allah, varlığı kendinden olandır. Mantık da, madde de, mana da o var olduğu için vardır. O yüzden, Allah’ı tanımaya çalışırken, insani değerleri kullanmak, cetvelle yıldızlar arası mesafeleri ölçmeye kalkmak gibidir.
Bu noktada çoğu kişi, fazla düşünme anlamazsın, bizim aklımız ona yetmez gibi noktalara gelmiştir. Hayır. Düşünmek ve anlamak gerekir. Yaratılış amacımız budur. İnsan, Allah’ın verdiği akılla Allah’ı tanıyıp, anlayabilir. Elbette bu tanıma, insana yetecek sınırlılıktadır.
*-*
İnsan açısından Allah bana sormadan beni neden yarattı diye de sorulabilir. Yukarıda da ifade ettiğim üzere bu soru ayrı bir soru olup cevabı için BURAYA bakabilirsiniz.
Bu cevap, üç sorudan birincisi içindi. Diğer 2 soruya verilen cevaplar için aşağıdaki linke gidebilirsiniz. Tam ve bütüncül anlama ulaşmak için, bu üç soru birlikte değerlendirilmeli.
3 Soru ve 3 Sır yazısına ulaşmak için tıkla:
Umarım cevaplar tatmin edicidir. Cevap yeterli gelmediyse ya da ilave sorularınız varsa lütfen yorum kısmında belirtin.
Gökhan
Birkaç gündür araştırıyorum da böylesini görmedim. Hiçbir yerde bunun cevabını bulamamıştım. Aslında hala aklımda bir kaç soru var. Yazılarınızı biraz daha okuyacağım. Ve 2. yazınızı da bekliyor olacağım. Elimden geldiğince etrafa yayacağım bu yazıyı.
Ayrıca ben kırk yıl geçse, dini tam anlamıyla çözsem, artık her şeyi anlasam şu cümleyi kuramam:
”Yani, yaratılış için hikmeti Allah’a gerekli kılmak geçersizdir.”
Bence siz biraz aşmışsınız… 😀
Çok güzel analiz. Allah Razı olsun.
meleklerin seçim hakkı olmayan varlıklardır.Yazmışsın bu bilgiye nereden ve nasıl ulaştın,kaynağın varmı.
sihirli kelimeler ile açıklama yapma net anlayacagim bir dilde açıklama getir.
bilinmezlik üzerinden yazılar değilde gerçeklerden bahsedersen sende gerçeği
anlayacaksin.
@Ertuğrul, yorumunun sadece ilk cümlesini dikkate alacağım çünkü ikinci kısım pek bir anlam ifade etmiyor. Çünkü yazıda ‘sihirli’ bir kelime ya da abartılmış bir anlatım yok.
Meleklerle ilgili kısma gelince, yazıda ifade edilen şey, özgür irade ile Allah’ın istediğinin dışına çıkabilme yetisinin sadece insana verildiğinin vurgulanmasıdır. Kaynağın var mı diyecek olursan, aşağıdaki ayetlere bakabilirsin. Kur’an’ı delil kabul etmem de diyebilirsin, Kur’nın gerçek ve Allah’tan gelen bir kitap olduğunun da delilleri var ama uzun olacağı için yorum kısmında değil daha sonra yazı olarak yazacağım bir konu.
« Emrettikleri şeylerde Allah’a isyan etmeyen ve yalnız emrolunduklarını işleyen melekler vardır. » (Tahrim: 66/6)
« Hâşâ. Onlar, ikram edilmiş kullardır. Sözleriyle O’nun önüne geçmezler ve yalnız O’nun emriyle amel ederler. » (Enbiyâ: 21/26,27)
« Üstlerindeki Rablarından korkarlar ve yalnız emrolunduklarını yaparlar. » (Nahl: 16/50)
Allah razi olsun. Yalniz bu ayetleri okuyunca aklima bir sey takildi. Peki o zaman seytan nasil cesaret etti ve karsi cikmayi dusunebildi ve yapabildi, madem melekler emrolduklarindan baska bir sey yapamiyorlar?
Merhaba, Kehf 50. ayette Allah şöyle diyor ‘Âdem’e secde edin, demiştik; İblis hariç olmak üzere, onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi; Rabbinin emrinden dışarı çıktı…’ Buradan anlıyoruz ki Şeytan Melek taifesinden değil, ayrı bir türden. Yani kendi özgür iradesi olan başka bir cins. A’raf 12. ayette de Şeytanın ateşten yaratıldığını öğreniyoruz. Bu irade ile Şeytan ateşten yaratılmış bir varlık olarak, çamurdan yaratılan insandan üstün olduğunu düşündüğü için isyan ediyor. Yalnız şunu da unutmamak gerek, Allah insanları imtihan etmenin bir parçası olarak şeytana izin verdiği için bunlar gerçekleşebiliyor. Yoksa şeytan bunu Allah’ın izni olmadan yapamazdı. Bu arada şeytan kavramsal bir terimdir, asıl ismi İblis’tir. Gökhan
Allah yaratma sıfatı olduğu için yaratıyorsa neden iradeli bir varlık yaratıp da seçenek sundu, yani kötüyü seçebilmesini de neden istedi? Melekler bizden daha şanslı değil mi iradeleri olmadığı için?
Merhaba Esra, güzel bir noktaya temas etmişsin. Yazının bir kısmında buna değindim aslında ama biraz daha açmak gerekiyor sanırım.
İnsan ve melek arasındaki temel fark, insanın özgür iradesinin olmasıdır. Allah insana iyiyi de kötüyü de seçebilme yetisini tanımıştır. Yani, meleklerden farklı bir varlık yaratmayı murat etmiştir. ‘Beni de melek gibi yaratsaydı ne gerek vardı ki günah işleyen bir varlık olarak yarattı’ diyenler genelde şu yanlışa düşüyor: İnsanlar bunun düşünürken, hala insan olarak, yani zevk alabilen, her şeyden tadabilme özgürlüğüne sahip olan, aile kurmak çocuk yapmak isteyen, sevmek sevilmek ve diğer tüm hazları yaşama kapasitesinde olan, ne yapacağına karar verebilen biri olarak melek olmayı istiyor. Melek olunca da bu özeliklere sahip olacağını, sadece günah işleyemeyeceğini sanıyor. İşte bu noktada kilitleniyor düğüm.
Çünkü melek olsaydın insan gibi özgür ve hisleri olan bir varlık olmayacaktın. Ve en önemlisi dilediğini yapabilme hakkına sahip olmadığın için yaşadığının tadına varma gibi bir fonksiyona hiç sahip bile olamayacaktın. Bunun ne demek olduğunu bilmeyecektin bile. Yani melek olsaydın, günah işleme potansiyelin olmayacaktı belki ama haz alacak bir mekanizman da olmayacaktı. Çünkü melekler cinsiyeti olmayan, yemeyen içmeyen, cinsel ilişkiye girmeyen vs. varlıklar. Bu bakımdan insan melekten daha üstün bir yaratılıştır. Hatta bence meleklere sorsan onlar insan olmayı isterlerdi. Nitekim Kur’an’da Allah insanı yeryüzünde halife yapacağını söylediğinde melekler buna anlam veremiyor ve Bakara 30. ayette geçen bir diyalog ortaya çıkıyor.
Bir örnekle izah etmek gerekirse, tüm insanlar olarak dünyaya geldiğimizden beri bir hapiste olsak ve yaptığımız her şey başkaları tarafından belirleniyor olsa ve hiç dışarı çıkamayacak olsak. Gökyüzünü, çiçekleri, dağları, denizleri kısacası tüm hayatı, tüm güzellikleri hiç bilmesek ve biri gelse bize bunları gösterse ve bize seçenecek sunsa, dese ki seni buraya göndereceğim, bütün bu güzelliklerden tadabileceksin, kendine has bir iraden olacak, seçebileceksin, dilediğin gibi yaşayacaksın ama birkaç küçük şey isteyeceğim onları da yapmalısın. Bu durumda sonsuza kadar orada kapalı kalmayı mı seçer herkes, yoksa ‘tabii ki dışarı çıkayım, o kadar güzel şeyin yanında bir kaç küçük yasağa da uyarım ne var ki’ mi der?
Bana sorarsan o şartlardaki herkes ikinciyi seçer. Ama özgür irade öyle birşey ki, aslında Allah’ın istediklerini yaparak dünyada zevk alarak da yaşamak pekala mümkünden özgür iradesi ona kötü şeyleri de yaptırır. Bu durumda kalkıp Allah’ı suçlamak, ‘beni de melek gibi yaratsaydı’ demek aslında çok anlamlı değildir. Önemli olan, insana bahşedilmiş olan yetenekleri farketmek, bunlara şükretmek ve Allah’ın istediği bir şekilde yaşam sürmek için verilen iradeyi güzel kullanmaktır. Çünkü dünyanın yaratılış gayesi ve insanın yaşadığı tüm zorluklar özgür iradenin gereğidir. Mutlak irade sahibi tek Allah olduğundan, onun dışında küçük de olsa iradeye sahip tek varlık olmak (cinlerle birlikte) bence payelerin en yücesidir. Konuya bu açıdan bakmak bence daha doğru.
Ayrıca, Allahın yaratma sıfatının yanı sıra bağışlayan, merhametli, affedici gibi sıfatları da var. Bu da insan gibi arada yanlışa düşen ama tövbe eden varlıklar yaratması ile Allah’ın merhametinin tecelli etmesini gerektiriyor. Melekler günah işlemediklerinden affedilmek gibi bir durumları olmuyor.
Şunu da belirtmekte fayda var. Hem zevk alarak yaşayacağımız hem de günah işleme endişemizin olmayacağı yer cennettir. Yani öbür dünyadır. Bu dünya sadece geçici bir yer olduğundan burada kötülükler, zorluklar ve günah da işleme potansiyeli var. Çünkü şu an bir sınavdayız.
Ekleme: Daha sonra bu konuda yayınlanan aşağıdaki yazılara göz atmanızı tavsiye ederim:
http://sorguluyorum.net/ilahi-adalet-3-kotuluk-sorunu-2/
Allah bizi yaratti. Iman eden iyilik yapan cenette aksiyse cehenemme gidecek dedi. Sonra isin icine kader mevzusu giriyor yani allah her seyi bilir biz dogmadan da zaten sonumuzu biliyordu kisacasi her seyi biliyor. O zaman neden?
Kişinin kendi yaptığı şeyleri Allaha yüklememesi gerekli.Kader konusuda ihtilaflı bir konudur din aleminde.Derin konudur.Sana şu şekilde örnek vereyim.
Senin önünde şuanda dünyada bir ateş var.Bununla yemek yapıyorsun veya ısınıyorsun,elini içine soktuğunda acı çekeceğini bilirsin ve bunu yapmazsın.O yüzden insanlarda kendi yaptıklarını iyi veya kötü olarak Allaha yükleyemezler bu benim kaderimde vardır diye.Sen bu hayata gelmişsen kendi hareketlerinle bir yol belirliyorsun.Bu belirliyse ben niye yaşıyorum demek saçmalıktır.
Bahar hanım merhaba, sorduğunuz sorunun kısa cevabı aslında şu: Evet Allah biliyor kimin ne yapacağını, iradesini ne yönde kullanacağını ve sonunda cennete veya cehenneme gideceğini, lakin insanlar bilmiyor, biz bilmiyoruz. Sizin bakış açınızla olaya bakıldığında, sanki Allah’ın sadece bizim ne yapacağımızı öğrenmesi için biz yaşıyormuşuz gibi bir anlam çıkıyor. Oysa, biz Allah’ın ne yapacağımızı görmesi için yaşamıyoruz. Allah bunu zaten biliyor. Biz, Allah’ı tanımak, anlamak ve ona kul olabilme fırsatını kullanmak için yaşıyoruz. Yani yaşamımız bizim için gerekli, Allah için değil. Allah zaten bildiği için hiç yaratmamış olsaydı, Allah’tan bir eksiklik olmayacaktı ama biz diye birşey de olmayacaktı. Allah bizim olmamızı istedi. Yaşamamızı, hayatı tatmamızı, her şeyin merkezinde Allah’ın olduğunu içimizde hissetmemizi ve O’na yakınlaşıp huzuru yakalamamızı istedi. (Allah insanı neden yarattı sorusunu başka bir yazıda cevapladığım için burada detaya girmiyorum.)
Diğer bir açıdan, çocukken ben de kendime, madem Allah sonumuzu biliyor neden direkt cennetlikleri cennette, cehennemlikleri cehennemde yaratmadı derdim. Oysa aslında, Allah için gerekli olmayan bu hayat süresinin insan için gerekli olduğunu farkettim. Direkt cehennemde yaratılmış olsak, Allah’a “ben neden buradayım, fırsatım olsa iyi işler yapardım” derdik. İşte Allah, hayatlarımızı bize şahit olarak tuttuğu için yaşamamıza izin veriyor ki irademizle neler yaptığımızı kendimiz de bilelim.
Bunu Kur’an’da çeşitli ayetlerde görmek mümkün. Mesela, uzuvlarımızın bizim adımıza konuşacağını söyler Kur’an (Örneğin Yasin-65, Fussilet-20).. En dikkat çekicisi de belki, A’raf süresi 172. ayette ifade edildiği şekilde Allah’ın şu ifadesidir:
“Hani Rabbin (ezelde) Âdemoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da, “Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir.”
Ayette açıkça Allah’a demiş oluyoruz ki, “bizi dünyaya gönderip bir hayat verip imtihan edeceğini kabul ediyoruz, daha sonra haberimiz yoktu demeyeceğiz” Bu şekilde, hayatı da kendimize şahit tutmuş oluyoruz.
Bu konuda detaylı yazı için:
http://sorguluyorum.net/imtihan-2-allah-ne-yapacagimizi-biliyorsa-imtihana-ne-gerek-var/
http://sorguluyorum.net/allah-rizamizi-almadan-bizi-imtihan-ediyor/
Umarım cevap yeterli olmuştur.
Selamlar
Gökhan
Allah razı olsun Cevaplarınız Çok açıklayıcı ve net..
Allah bizi yarattı, iyi veya kötü yapacağımız her şeyi de Lehvi mahfuzda yazdıysa bizim suçumuz ne diye soranlara da yani Kadere şu örnekle de açıklık getirebiliriz.
V şeklindeki 2 yoldan 2 araç geliyor diyelim..
V şeklindeki yolların tam ortasında yüksek bir dağ olsun. Ve o dağın tepesinde her 2 aracıda görebilen bir matematikçi olsun.
Bu matematikçi eline kalem ve kağıt alıp 2 yoldan gelen araçların hızlarını hesaplayıp bunların kaç dk sonra aynı noktada çarpışıp kaza yapabileceğinin hesabını yapabilir mi ?
Evet.
Ve kazadan önce bir kağıda bu 2 araç aynı hızlarında sabit giderlerse 4 dk 25 sn sonra çarpışacaklar yazsa…
Kaza matematikçi kağıda yazdı diye oldu demek ne kadar doğru olurdu ?
Veya polis gelse sen nereden biliyorsun bunların çarpışacağını deyip matematikçiyi suçlu bulup tutuklasa, suçlama doğru olur muydu ?
İşte Allah’ta bizim ne gibi seçimler yapıp hangi yollardan gideceğimizi, hangi yollardan gidip ne tür kazalar yapacağımızı ne tür günahlar işleyeceğimizi bildiği için lehvi mahfuz’da yazmıştır. Ve bundan dolayı işlemiş olduğumuz günahları Allah yazmasaydı işlemezdim demekte yukarıdaki örneklerdeki kadar saçma bir durum olurdu.
Yani Allah yazdığı için biz işlemiyoruz Bizim işleyeceğimizi bildiği için Allah yazdı.
Dilimin döndüğünce yazmaya çalıştım umarım az da olsa anlaşılmıştır anlatmak istediklerim..
Lehvi mahfuz : (İslam dininde kader olarak isimlendirilen, geçmiş ve gelecek tüm olaylar ve varlıklar Allah katında bulunan Levh-i Mahfuz’da yazılı bulunmaktadır. İbn-i Kemal’e göre, Levh-i mahfuz, korunmuş levha demektir. Olmuş ve olacak her şeyin yazılı olduğu kitap anlamındadır. Melekler, Levh-i Mahfûz’u görürler Wiki )
Gökhan Bey çok teşekkür ederim. Tam da bu sorgulamaları yaptığım için utandığım kendimden şüphe ettiğim ve vicdan azabı çektiğim bir dönemde buldum yazılarınızı. Çok açıklayıcı ve tatmin edici buldum diğer standart benzer yazıların aksine. Sormanın sorgulamanın kötü bişey değil aksine gerekli ve makbul olduğunu görünce yazılarınızda çok mutlu oldum. Ben kalbimle zaten inanıyorum ama aklımla da bunu araştırıp öğrenmek istiyorum.
Elinize emeğinize yüreğinize sağlık.
Merhaba Melek Hanım, yazıların faydalı olmasına sevindim. Esasında bu yazıları kendi gerçeği arama yolculuğumun bir parçası olarak, iz kaydı oluşturmak amacıyla yazıyorum. Birilerine ulaşıp onları da etkilemesi beni ayrıca sevindiriyor. Sorgulamak kesinlikle kötü bir şey değil, neticede iyi niyetle, objektif olarak, size verilen akılla doğruları bulmaya çalışıyorsanız bu neden yanlış olsun. Öyle olsa Kur’an’da sürekli akla ve düşünmeye vurgu olmazdı. Daha fazla sorgulayarak daha çok anlamak ve daha anlamlı yaşamak dileğimle.
ozgur irade zevkler hazlar vs seyler yaratilmamis olunsaydi bilinmezdi de.yani milyonda bir ihtimalde olsa cehennem azabina maruz kalmaktansa hic yaratilmamis olmak yok olmakla bi kaybi olurmuydu insanin.yani kisacasi,sebebi hikmeti her ne ise allahu teala insani yaratip cehennem ihtimaliyle karsi karsiya birakmasinin sebebi daha tatmin edici olmali.yaratilip imtihanana tabi tutulup cehennem ihtimaliyle yuz yuze ollmaktansa hic yaratilmamayi tercih etmek cok insanin aklina geliyordur eminim.allah rizasi icin direk bu frekanstan cevap olursa sevinirimm..allahim affetsin hadsizlik ediyorsam ((
Merhaba Nurettin, ‘imtihan edilmektense hiç yaratılmamış olmayı tercih etmek’.İnsanın birşeyler isteyebilmesi, düşünebilmesi, karar verebilmesi için önce yokluktan var edilmesi, ona özgür bir irade verilmesi, düşünebilecek akıl verilmesi gerekiyordu. Bunlar olmadan zaten şu an sorduğunuz soruyu bile sormanız mümkün olmazdı. Çünkü varolmazdınız. Şunu diyebilir insan belki, ‘e varolmamış olurdum ne güzel olurdu’. Bu ifade kendi içinde çelişkili bir ifade. Yani siz aslında imtihan edilmeyi sevmiyorsunuz; yaşamayı, varolmayı değil. İmtihan edilmekten kaçmak için tamamen yok olmak aslında istediğiniz bişey değil. Zira yok olmuş olsanız bunu isteyip istemediğini bile bilemezdiniz. Eğer gerçekten varolmamayı tercih ediyor olsanız, bir köşede oturup hayattaki hiçbir güzellikten tatmadan ölmeyi beklerdiniz. Ama durumun bu olduğunu sanmıyorum. Yiyoruz, içiyoruz, gülüyoruz, bir manzaranın tadını çıkarıyoruz vs. Demek ki bize zor gelen varolmak değil, imtihana tabi olmak. Bu hususta bazı nüansları da kaçırıyor insan:
Birincisi, Allah mutlak irade sahibidir biz ona yaptıkları için hesap soramayız. O yaratan olarak mülkün tek hakimidir. Mülkünde istediği gibi tasarruf yapabilir. Kendi kendine varolma kabiliyeti olmayan insan, varolduğu için şükretmek yerine, neden bu şartlarda var ettin beni demek hakkına sahip olamaz. İkincisi, Allah mutlak hüküm sahibi olduğu kadar, mutlak adil de olduğu için, daha henüz ruhlar yaratılmışken insanlardan bu konuda icazet alıyor, yani onların özgür iradeleriyle bunu seçmelerine izin veriyor. (Bkz. A’raf 172). Yani aslında, biz imtihanı bilerek ve isteyerek seçiyoruz. Üçüncüsü, korktuğumuz ve kaçtığımız imtihan hayatı çok kısa süren bir durum ve dünya gerçekten mutlak huzurlu ve mutlu yaşanılacak bir ortam değil. Yani, geçici güzellikler taşıyan ve çok sıkıntılar olan bir yer. Bu açıdan bakılınca, sonsuz ikametgah olamayacak bir yer olduğu görülüyor. Dördüncüsü, imtihanı kaybetmek, imtihanı kazanmaktan çok çok daha zor. Yani imtihanı kaybedip sonsuz cehenneme gitmek için çok ciddi manada zorlaması gerek bir insanın. Aklını, iradesini, ruhunu köreltmesi gerek. Mesela ne kadar günahkar da olsa insan tevbe diye bir kapı bırakmış Allah. Niyet edilip işlenmeyen sevapları hanemize yazarken, niyet edilip işlenmeyen günahları yazmıyor ve daha bir çok sey. Allah rahman ve rahim olduğunu sürekli vurguluyor Kur’an’da. Beşincisi, Allah’ın adil sıfatıyla kötülük yapanları cezalandırması haksızlık değildir. Bu dünyada, kötülük yapan o kadar çok insan var ki, onlar bu cezayı hakediyor. Küçük çocukları acımadan öldürecek kadar özgür iradesini kötülüğe kullanan birinin imtihan edilip yargılanması insan olarak hepimizin içine su serpen bir husus değil midir? Altıncısı, dünyadaki imtihan ve uymamız gereken kurallar çok mu zor? Aksine, imtihan da başarılı olmamız için yapmamız gereken şeyler, sadece ahiretimizi kazanmamız için değil, dünyada da mutlu ve huzurlu yaşamamız için, ahlaklı ve etrafına faydalı bir insan için sahip olmamız gereken özellikleri ihtiva ediyor. O halde, hem dünya hayatını güzelleştiren hem de sonsuz güzel bir ahiret hayatı bahşeden bu kurallara uymayı neden bu kadar şikayetle karşılayalım ki. Bunlara uymayıp, daha güzel, daha anlamlı ne yaşamak istiyoruz dünyada? Bir başka deyişle, imtihan olmamış olarak yaşıyor olsaydık dünyada, yine en güzel yaşam biçimi Allah’ın mevcut kurallarına uyarak olurdu. Çalmayarak, kandırmayarak, yoksulu gözeterek, akrabalara iyi davranarak, sözünde durarak, adil olarak vb. şekillerde. Son olarak, insanın imtihan edilmesi, insanın özgür iradesinden kaynaklanmaktadır. Eğer özgür iraden varsa, bu, iyilik de kötülük de yapabilmen imkanının sana tanımlanması anlamına gelir. Bunun doğal sonucu da, iyilik yapanın mükafatlandırılması, kötülük yapanın cezalandırılmasıdır.
Bu konu, daha önce 3 Soru 3 Sır isimli yazıda belirttiğim s. soru olan ‘Allah insanı neden imtihan ediyor’ sorusu. Bu yazıyı beklerseniz buna daha detaylı, örnekli ve ayet referanslı cevaplar vermeyi düşünüyorum. Selamlar.
Asıl can alıcı sorulardan birini Nurettin bey sormuş ve ona verilen cevap ne yazık ki tatmin edici değil. Nurettin beyin sorusunu biraz daha geliştirip üstüne farklı sorular sorarak devam etmek istiyorum. Maksadım kafa karıştırmak değil, gerçekten mutmain olmak istiyorum. Allah’ın varlığından en ufak bir şüphem yok zaten asıl sorunda bu, var olması.
Evet bende hiç var olmasaydık, cehennem tehdidi le muhatap olmasaydık diyenlerdenim. Şimdi bunu diyor olamazdınız demişsiniz, evet şimdi bunu diyebiliyor olmamak isterdim. Benim bunu diyeceğimi de biliyordu değil mi, e yaratmayı verseydi o zaman. Bir köşede oturup, yaratılmış olmaya isyan ederek ölmeyi beklemek gibi bir seçeneğimiz olsaydı, seçerdi bir çok insan bence. İyi de cehennemi nereye koyacaksınız?
Melekler, güneş böyle sorular soramıyor demişsiniz, ne gerek var ki sormalarına? İmtihanda olanlar onlar değil ki, imtihanı kaybettikleri takdirde onları bekleyen sonsuz cehennem azabı yok ki.
Madem öyle sende imtihanı kaybetme deseniz, nasıl olacak o iş, ettim işte, edeceğimi biliyordu, nasıl kıydı bana? Bir insanın her işi aksi ters gider mi? Sıkıntılar belalar üst üste gelir mi? Gelir de nereye kadar? Üstelik el alem her türlü haltı yer, her işi rast gider, biz bir tarafımızı yırtarız kulluk edelim diye. Bide benim hangi noktada zıvanadan çıkacağımı da biliyordu, yazık değil mi bana, yüklenmeseydi o kadar.
İnsanların çoğu cehenneme gidecek, peki cehenneme gideceğini bile bile genede yaratmak zalimlik değilde nedir? Cehenneme gidecekler içinde çok büyük kötülükler yapanlar var. Soruyorum size, kimseye kötülük yapmayan, hatta imkanı dahilinde herkese iyilik yapan birisine, sırf sizi görmezlikten geliyor diye, bir şekilde kalbi size ısınıp sizi sevmedi diye, vay sen beni nasıl görmezlikten gelirsin diyerek, işkence eder miydiniz? Canlı canlı derisini yüzebilir miydiniz? Şahsen ben yapamazdım, şu durumda kim daha merhametli?
Bozulmuş dinlere inananlar içinde veya ateistler içinde, tanıdığım çok Müslümandan daha insan, daha düzgün, hak yemeyen bir sürü kişi var, sırf yanlış dine inanıyorlar diye ya da inanmıyorlar diye, ebedi cehennem azabı zalimlik değil mi? Şahsen ben o insanları ebedi cehenneme atamazdım, merhamet ederdim. İşte siz bunu kaçırdınız diyerek, sonsuza kadar cenneti seyrettirmek daha makul bir ceza olurdu bence.
Beni aydınlatabilirseniz size minnettar kalırım.
Merhaba Tamer Bey,
Bahsettiğiniz bazı sorular daha sonraki yazılarımda ele almak istediğim konuları içerdiğinden bu yazıları beklemenizi önermek durumundayım. Ayrıca bu tek bir soru değil, birbirinden farklı bir çok soru sormuşsunuz ve cevapları da hayli uzun. Sorduğunuz soruları özetlemek gerekirse?
1-Varolmayı ben istemedim. Allah neden beni bana sormadan yarattı?
http://sorguluyorum.net/?p=1872
2-Allah insanı neden imtihan ediyor?
http://sorguluyorum.net/allah-insani-neden-imtihan-ediyor/
3-Neden insan cehennem gibi bir azapla yüzyüze bırakılıyor?
http://sorguluyorum.net/allah-insani-neden-gunah-islemeye-meyilli-yaratti/
http://sorguluyorum.net/allah-insanlarin-cogunu-cehenneme-mi-gondermek-istiyor/
http://sorguluyorum.net/sonsuz-cehennem-yerine-yok-olmak-daha-iyi-olmaz-mi/
4-Allah’ın benim imtihanı istemeyeceğimi bilmesi gerekirdi o yüzden imtihan etmeden bana neden sormadı?
http://sorguluyorum.net/allah-rizamizi-almadan-bizi-imtihan-ediyor/
5-İmtihan zor değil mi? Allah bana neden bu kadar yükleniyor?
http://sorguluyorum.net/allah-imtihani-daha-kolay-yapsa-olmazmiydi/
6-İyi insanların Allah’a inanmadığı için cehenneme gitmesi adil mi?
http://sorguluyorum.net/ilahi-adalet-dunyada-iyi-olan-ancak-allahin-varligini-kabul-etmeyen-insanlarin-sonsuza-kadar-cehenneme-gitmesi-adil-mi/
1- Edit : Yukarıdaki soruların cevapları sonraki yazılarda verildiğinden yanlarına linklerini koydum. İsteyen yazılara giderek detayları görebilir.
2-Ben insanların, soru sorarak, nedenini araştırarak kalplerini tatmin etmeye çalıştıklarını görmekten memnuniyet duyuyorum. Özellikle isyan etmeden, ‘demek ki Allah diye birşey yok’ tezine sarılıp işi kökten halletmeye çalışmadan, objektif bir biçimde doğruyu aramanın çok takdire değer olduğuna inanıyorum. Nitekim, daha önceki bir yazımda aklı kullanmaya işaret eden Kur’an ayetlerini vermiştim.
Buna değinmişken, Bakara 260. ayette verilen kıssada, Hz. İbrahim de Allah’tan mutmain olmak için delil istiyor. Düşünün yani o peygamber olduğu halde, imanların en güçlüsüne sahip olduğu halde delil bekliyor. Demek ki bizim de aklımızı ve kalbimizi tatmin etmek için araştırmamız gayet doğal. Yeter ki, sadece soruyu sorup kalmayalım, araştıralım ve doğrusunu bulmaya çalışalım. Sizin de bu yorumu yazarak buna bir adım atmış olduğunuzu düşünüyorum.
3-Yazınızda Allah’ın varlığına inandığınızı belirtmişsiniz. Bu çok önemli bir nokta. Zira, tüm varlığın merkezine Allah’ı koyarak düşünmek, tüm düşünce şemalarımızı yeniden şekillendiriyor. O zaman, ‘madem ki tanrı var, bu tanrı neden gaddar olsun ki’ sorusu karşımıza çıkıyor. İçimizdeki ses bize diyor ki, bunun bir hikmeti olmalı. Sorun şu ki, biz bu hikmete ulaşmak için ne kadar çaba harcıyoruz. Örneğin, Kur’an’ı gerçekten anlayarak, özümseyerek okumak bence aklımızdaki çoğu soru işaretinin silinmesine, zihnimizin berrak olmasına gerçekten vesile oluyor. Sizi tenzih ederim ancak genel gözlemim, aklında soru olan çoğu kişinin bu soruları dahi sormaya çekinmesi, soranların da araştırmadan, zihninde bu çelişkilerle yaşamya devam etmesi. Bu nedenle, imanımız genellikle bizi kulluk vazifelerimizi hissederek yapmamıza yetecek seviyeye ulaştırmıyor.
Kur’an aslında bu soruların tamamına cevap veriyor. İlk bakışta bulması zor kabul ediyorum ve hatta meal okumak gerçekten zor bunu da kabul ediyorum. Ancak, ısrarla ve sabırla üzerinde gittiğimizde Kur’an’ın bize açıldığını ve gerçekten ruhumuzu aydınlattığını söyleyebilirim. Çünkü, gerçekten çoğu kez ‘Kur’an’ın bu soruya cevap vermesini hiç beklemezdim’ diye bir reaksiyon gösteriyor insan okudukça. Kur’an’ın okunmasının sıradan insanlar için, yani benim gibi, zor olduğunu bildiğimden buna dair bir yazı yazma isteğim var.
Kur’an okuma ile ilgili yazı:
http://sorguluyorum.net/kurani-nasil-okumaliyiz/
4-Yine yazınızda insanların çoğunun cehenneme gideceğini düşündüğünüzü belirtmişsiniz. Bu kanıya nasıl vardığınızı bilmiyorum ama buna ilişkin net bir bilgimiz olduğunu söyleyemem. Kur’an’da bir çok defa, insanların çoğunun yanlışta ve gaflette olduğuna dair ayetler var evet ama çoğunluk cehenemme gidecek diye bir çıkarım yapmak için yeterli değil. Allah’ın insanları uyarmak için cezalandırma mekanizmasını işletiyor olması, onları affetmeyeceği anlamına gelmez.
Edit: Bakınız ilgili yazı
http://sorguluyorum.net/allah-insanlarin-cogunu-cehenneme-mi-gondermek-istiyor/
5-Yine yazınızda, ‘iyi olan’ ama ateist olan insanların ceheneme gitmesinin adalete ve merhamete aykırı olduğunu düşündüğünüzü ifade etmişsiniz. Üstteki ayetteki (Nisa 116) ‘Allah’a şirk koşanların’ affedilmeyecek olmasına vurgu yaparak bunu söylediğinizi düşünüyorum.
Bu soru, benim Adalet ile ilgili yazdığım yazının 7. sorusuna denk geliyor. (bkz. http://sorguluyorum.net/?p=1760) Şu ana kadar o yazıdaki toplam 10 sorunun 5’i ile ilgili cevap yazma imkanım oldu. Geri kalan kısmını da umarım yakında yazma fırsatı bulurum. Derin bir konu olduğundan yorum kısmında cevap vermek zor. Sadece şu konuyu düşünmenizi öneririm şimdilik. Allah’ın varlığını kabul etmeden ‘iyi’ veya ‘kötü’ davranış diye tanım yapmamız mümkün olamaz. Yani, ateist olup bize göre iyi davranışlar sergileyebilir birisi ama islam dini, mistik inanışlarda olduğu gibi sadece ‘erdemli bir hayat yaşama’ olgusu üzerine kurulu değil.
Bir şeyin objektif olarak iyi diye tanımlanabilmesi insan üstü bir otoritenin varlığını gerektirir. Bu nedenle, bu varlığı reddeden bir insanın “beni Allah cezalandırmamalıydı, ben iyi bir insandım demesi” manasız hale gelir. Çünkü onun iyi diye tanımladığı şeyleri biz insan olarak, vicdanımızdan gelen bir duyguyla ‘iyi’ diye tanımlıyoruz ve vicdanı da bize veren en başta Allah. Yine de şunu sorabilirsiniz, ‘ama o Allah daha merhametli olması gerekmez mi’ Şu kadarını söylemem gerek ki, Allah’ın yarattığı varlıklar olduğumuza inanıyorsak, Allah’tan daha merhametli olamayacağımızı da kabul etmeliyiz. O yüzden buradaki hikmeti bulmak gerekiyor. işte bunun cevabını bahsettiğim yazı içinde vermeye çalışacağım. Ahlak felsefesi derin bir konu olduğundan bunu da ayrıca ele almak gerek. Kısa cevaplarla izah etmek oldukça zor.
Edit: Bkz ilgili yazı http://sorguluyorum.net/ilahi-adalet-dunyada-iyi-olan-ancak-allahin-varligini-kabul-etmeyen-insanlarin-sonsuza-kadar-cehenneme-gitmesi-adil-mi/
6-Genelde insan, aradığı sorulara cevap bulamadığında, inancını da tamamen kaybetmemek istememenin verdiği bir karışıklık hissi içinde olabiliyor ve birinin yakasına yapışıp ‘neden neden’ diye sormak geliyor içinden. Bu hissi anlayabilirim. Benim bu sitede yapmaya çalıştığım şey herkesin aklında olan ama bir türlü tam olarak cevaplanamayan sorulara cevap bulmaya çalışmak. Ben mesleği bu alanda olan biri değilim, tüm doğruları bildiğimi de iddia etmiyorum. Sadece araştırarak doğruları bulmaya çalışıyorum. Haklı olarak aklınıza gelen diğer sorulara, sonraki yazılarda cevap verebilmek ümidiyle. Umarım birlikte en doğruyu buluruz ve kalbimizi tatmin ederiz.
Gökhan
Çok samimi bir dille sorulan güzel bir soru.Çabalamak lazım daha çok bazı şeyleri idrak edebilmek,mutmain olabilmek için.
Verdiğiniz cevap için çok teşekkür ederim, Allah sizden razı olsun. İç huzuru bulmama sebep olan ve başka bir platformda paylaştığım yazımı aynen buraya kopyalıyorum.
Başımıza yağmur gibi bela, musibet, hastalık yağdıran bir Allah’ı anlatıyorlar bize. Olumsuz sonuçlanan, beklediğimiz gibi gitmeyen işlerimizin yegane sebebi olarakta, O izin vermedi diyerek hep Allah’ı gösteriyorlar bize.
Bu algı zamanla insanların, her türlü haltı yiyen ona veriyor da her sözünü dinleyen bana niye vermiyor diye sormasına, sonra isyanına, sonra dinden daha da önemlisi Allah’tan uzaklaşmasına, hatta belkide O’ndan nefret etmesine bile sebep olabiliyor.
Dolayısıyla, böyle bir sonuca götürebilecek anlatımda hata olduğuna, bize İslam’ın ve Allah’ın doğru anlatılmadığına inanmaya başladım son zamanlarda.
Halbuki başımıza gelen her şeyin birinci sebebi, yaptığımız seçimlerle, attığımız adımlarla, verdiğimiz kararlarla kendimiz oluyoruz, daha sonra etrafımızda bulunan ve etkileşime girdiğimiz diğer insanlar oluyor. Hatırlatmak istiyorum, bu insanlardan bazıları, annemiz babamız ve en yakın arkadaşlarımız oluyor.
Hal böyleyken, başımıza gelen her kötülüğün yegane sebebi olarak, neden Allah’ı gösteriyorlar bize?
Diğer taraftan, insanların hatalarından dolayı içine düştükleri sıkıntılardan kurtulmak için dua etmesi, Allah’tan yardım istemesi, hem kulluk vazifelerinden, hemde yaratılışı sebeplerimizden birisidir.
Allah olayların oluşuna ve hür irademizle yaptığımız seçimlere müsaade ediyor. Bu seçimler, hem kendi hayatımızı şekillendiriyor, hemde etrafımızdaki insanların hayatını etkiliyor.
Allah’ın bizim yaptığımız ve gelecekte yapacağımız şeyleri sonsuz ilmi ile bilmesi KADER, bildiği şeylere müdahale etmeyip, olmasına izin vererek gerçekleşmesi ise, KAZA oluyor.
Buradaki önemli nokta, seçimlerimizde tamamen hür olmamız. Allah’ın bilmesi bizim seçimlerimizi etkilemiyor. Biz o seçimleri yaptığımız veya zamanı geldiğinde yapacağımız için, Allah biliyor. Zaten sonsuz kudret sahibi yaratıcının her şeyi bilmemesi noksanlık olurdu, Allah her türlü noksanlıktan münezzehtir.
Hatalı bir ifadem olmuşsa, uyarmanızı ve düzeltmenizi rica ediyorum.
Sorulan sorularin cevabi hala havada kalmis Gokhan kardesim, ilahiyat mezunuyum ben de, ama hala bu sorulara cevap bulamadim…. Daha net olmasi lazim cevaplarin….selamlar…
Merhaba Adem Bey,
öncelikle şunu belirtmeliyim. Ben tüm sorulara cevap vermeyi taahhüt ederek bu siteyi kurmadım. Sadece kendi araştırdıklarıma ait sonuçları not ediyorum vakit buldukça. Hakikat tektir ama izahati çoktur. Eğer daha iyi cevabı olan biri varsa ben paylaşılması taraftarıyım. Kaldı ki siz hangi soruların tam cevabını bulamadığınızı net bir şekilde ifade ederseniz belki bir yere varabiliriz. Aksi durumda bu kuru bir eleştiri olarak kalır. Selamlar.
Merhaba,benim en çok merak ettiğim ve cevabını aradığım konudur “imtihan ” konusu….
Insanlar bu Dünya’da imtihandalar,herkesin zamanı bittiğinde sonuçlar açıklandığında cennet yada cehenneme gidecekler…
Başımıza gelen belalara,kazalara,şer’lere,iftiralar sabretmek ve isyan etmeden bu sıkıntıları çekmek gerekir deniliyor cenneti kazanmak için…
Peki 3 yaşındaki bir çocuğa tecavüz edip sonrasında onu diri diri yakan bir insanın ( insan denmez ama ) imtihanı yaptığı bu kötülükse o küçüçük sabinin imtihanı ne? O yavrunun anasının babasının imtihanı ne? Evladının yaşadığı bu Acıya katlanmak mı! Allah verdi Allah Aldı demek bu kadar kolay mı?
Insan ki yaradılış itibariyle pek çok duyguya sahip,bu kadar kolay nasıl katlanılır böyle Acılara…
Allah kötülüğü neden yarattı,bunca acıyı bunca çaresizliği neden yarattı?
Zaten herseye kadirken herseye güç yettirebilenken neden bunca Vahşete izin verdi!
Haaa bir de şu Büyü olayı var….Manyağın biri gidiyo hacıya hocaya papaza yaptırıyor sana abuk sabuk bir Büyü, Uğraş dur …..Büyü yaptıran cehennemlik anladıkta büyüye maruz kalanın imtihanı ne? Her insanın 1 tek Ömrü var,o da Büyü ile altüst oluyo….
Daha sormak istediğim,cevaplar aradığım öyle konular var ki yaz yaz bitmez…Ilerleyen zamanlarda sizin değerli fikirlerinizi almak isterim.
Tüm yazılarınızı okudum,özenerek ve ciddiye alarak cevaplar vermişsiniz, bir kişiye bile Işık tutsam bana yeter diye düşündüğünüzü hissediyorum.
Değerli yardımlarınız ve Tüm emekleriniz için şimdiden teşekkür ederim.
Saygılarımla
Arzu Hanım merhaba,
Allah insanların kötülük yapmasına neden izin veriyor, çocuklara karşı işlenen suçlara nasıl bakmalıyız gibi sorulara bu yazıda cevaplar bulabileceğinizi ümit ediyorum: http://sorguluyorum.net/tanri-iyiyse-neden-kotuluk-var/
İlahi adalet kavramını tüm yönleriyle ele almak gerek. Onunla ilgili yazıları da bu adreste bulabilirsiniz: http://sorguluyorum.net/herseyin-ustunde-3-soru-ve-3-sir/
Yazılarda büyü konusuna değinmedim belki ona ilerde cevap verebilirim. Yalnız şunu belirtmek gerek, sizin sorunuzda da belirttiğiniz şekilde, tüm bu konulara itiraz sebebimiz TEK ÖMRÜMÜZ varmış gibi düşünmek. Yani bir tek hayat var o da dünya hayatı, o da birinin hatası yüzünden heba oldu gibi bir düşünceye giriyoruz. Oysa bu hayat geçici, bir nevi demo hayatı gibi. Yani gerçek değil, belki sanal diyebileceğimiz bir hayat. Yeniden farklı bir yaratılışla diriltildiğimizde geçirdiğimiz tüm ömür bize bir kaç saat gibi gelecek. Bu hususu Kur’an şöyle izah ediyor: Allah, “Yeryüzünde kaç sene kaldınız?” diye sorar. Onlar, “Bir gün, ya da bir günden daha az bir süre kaldık. Hesap tutanlara sor” derler. Mu’minun, 112-113
Demek oluyor ki burada gerçekleşen sıkıntıları her şey bu hayattan ibaretmiş veya çok uzun sürüyormuş mantığıyla düşünmemeliyiz. Bu, ölümden sonraki hayata tam bir iman gerektiriyor.
Biz dini tam olarak idrak edemediğimiz veya bu konuda çaba göstermediğimiz için kavramları kendi düşüncelerimizle değerlendirmeye çalışıyoruz. Bu da zaman zaman bazı şeylerin aklımıza yatmaması gibi sonuç doğuruyor. Oysa tüm sisteme bütün olarak bakıldığında taşların yerine oturduğunu, olması gerekenin bu olduğunu görüyoruz.
İlave sorularınız olması halinde, ilgili yazının altında veya mesaj olarak gönderebilirsiniz.
Selamlar
Gökhan
Benim bu sorulara verdiğim cevap “sır”. Evet çok düşündüm, araştırdım. Geldiğim sonuç : bu soruların cevabı yok. Rabbim böyle diledi ve böyle oldu. Neden böyle (bilinmek istedi, ibadet istedi, imtihan istedi… vs) diledi? İşte bence “sır” olan bu.
Elbetteki gücü herşeye yeten Rabbim, bizim için “en mükemmel” olan neyse (hiç yaratılmamak, melek olmak, cennette olmak, imtihana tabi olmamak, özgür iradesi olan ancak günahsız insan olmak vs) onu da yaratabilirdi. Ama Rabbim böyle diledi. Evrene, doğaya, havaya, suya, canlıya, cansıza bakınca ve biraz akledince, Rabbimin varlığını iliklerime kadar hissettiğimi de söylemek istiyorum.
Surekli sorgular duturum bende cogu seyi. Karisik bi ic dunyam var. Kendimi bildim bileli duserim icimin karanligina.oturum kendi kendime sesli dusunurum aslinda konustugumu sansalarda. İlaclar kar etmez, zikirler kar etmez bazen. Boyle bi ruh hali icinde, gomulmusken icimin karanligina, yine sorguladm. Dedm ki ben yasayamiorum. Rahman beni niye yaratti. Ben acizim ben gucsuzum.ben basa cikamiyorum. Ben yasayamiorum. Okuduklarim tam muymain etmesede icimi biraz rahatladm.evet allah yaratici. Ama yaratici bisi isteyemez die bisey nie var bizim aklimizda . Allahim ilminin sonu yok ve allah yarattikca yaratiyor. Biz insan ogluda allahin ilminin kanitlari olarak yaratildik dogru. Aslinda sordugumuz sorular hep cehnnemde yanma korkusundan. Rabbimin merhameti gazabini gecti ama. Ne olursa olsun ne yaparsqk yapalim herkese de dusunmek nasip olmuo. Ben umutluyum. Rabbimin merhametinden umutluyum. Beni boyle yaratini rahman oldugunu da biliorum. O benim icimdeki karanligin icinde nasil boguldugumu benden iyi bilen ve bunlari okumami nasip edip icimi isigiyla aydinlatmak isteyen.bence yaptiklarmizn bilince de olup vunlari yaptgmiz icin isyan yerine rabbin affediciligine siginip acizligimizi kabul etmemiz lazim ki o bizi yaratan hesaplarida inaa gore cekecektir. Yazdiklarnzla cok alakali olmadi belki ama bu okiduklarm bana bunlari hissettirdi. İnsanlar bence baskalarini yargilamayi birakip kendi ic dunyalarinda kendini tanimali. Ben rahmanin aciz, disaridan bakinca guclu, belki gunakar gozukrn ama icimde bu ilim okyanusunun icinde bogula bogula rabbinden umudunu kesmeyen bi kuluyum sadece. İcime biraz olsun isik oldunuz. Allah hepinizden razi olsun.
Merhaba
Bazı ortamlarda anlatılır kissadan hisseler,
bir olay olmuş sonrasında kişi cennete yada cehenneme gönderilmiştir
●Bizden once bir yaşam olmus mudur sorgu ve sual olsun sonunda cennet ayda cehenneme gidilsin
●18000 alem denmektedir insanlar alemi cinler alemi peki diğerleri bunlar hakkında bilginizi rica ediyorum.
Tsk
Hüray hanım merhaba,
-Kur’an’da bizden önce bir yargılama yapıldığına dair ve insanların cennete ve cehenneme gönderildiğine dair bir bilgi yok. Yargılamanın kıyametten sonra yapılacağı ve buna göre insanların cennete veya cehenneme gönderileceği ifadesi var. Bizden önce yaşamış ve yok edilmiş pek çok kavim olduğu ifadeleri Kur’an’da var ama bu sadece bu dünya hayatı için bir durum. Henüz kıyamet zamanı gelmediğinden bir yargılama da yapılmış değil.
-18.000 alem ifadesi rivayetlerde geçen bir husus.Kur’an’da birçok yerde ‘alemlerin rabbi’ şeklinde ifadeler var. Bunu, insanlar ve cinler olarak da algılamak mümkün. İnsan, hayvan, bitki gibi farklı türden canlı ve hatta cansız varlıkların rabbi olarak algılamak da mümkün. Ya da Allah’ın evrende başka bilinçli canlılar yaratmış olması ve hatta başka evrenler yaratmış olması da mümkün. Lakin bilgimiz olmayan ve sonucu değiştirmeyen bir hususta fazlaca düşünmeyi de pek faydalı bulmuyorum doğrusu. Daha önemli ve imanı etkileyen hususlar üzerinde ince ince düşünmeyi daha etkili buluyorum.
Selamlar
Gökhan
Benim sormak istediğim husus şu allah un sıfatlarının yarattıkları tarafından iradeleriyle tecelli edilmesi için yaratılmış olmasi sacma gelmiyor mu? Ancak surede verilen tek bilgi ise 54 farzi gerçekleştiren kul kavramı ,buysa sadece imtihanda ödüllendirilmesi ve allaha yaklaşmak demek değil midir? Sıfatlarin insanların yaratılması sonucu sifatlarin varlığı kanitlaniyor diye bir durumda yok meleklerde biliyor ve Allah niye kanıtlanmasıni istesin? İnsanlar sıfatlar dolayısıyla yaratılmış olup bir diğer amaç olarak ta irade verilip Allahın eserlerini tecelli edip buna iyi göğüs gerip doğruyu yaptığı içinde ödüllendirilmesi gibi bir özet cikmiyormu her soruya kendince cevap buldum ancak bu soruya bulamadım yakalayamadığim bir nokta varsa gösterirseniz sevinirim.
Merhaba Kaan Bey, açıkçası yazdıklarınızı okudum ancak ne yazık ki sorunuzu tam olarak anladığımı söyleyemeyeceğim.
Sadece şunu söyleyebilirim anladığım kadarıyla. Allah’ın, sıfatlarının bir tecellisi olarak insan gibi özgür iradeli bir varlık yaratmayı irade etmesini bir şeyleri ispat etme, kanıtlama olarak görmek doğru olmaz. Kanıtlamak ayrı bir şeydir. Allah’ın birilerine bir şey kanıtlaması gibi bir durum söz konusu olamaz. Bu bakımdan, zaten melekler biliyordu, onlara kanıtlamıştı, insana ne gerek var demek doğru değil.
Ayrıca, Allah’ın merhameti, affediciliği, rızıklandırıcılığı gibi bir çok sıfat, insan gibi günah işleme potansiyeli olan, iradesi olan bir varlığın yaratılması sonucunu doğuruyor. Konuya bu açıdan bakmak daha isabetli olur.
selamlar
Gökhan
Merhaba Gökhan kardeşim, bende bu konu şu aralar araştırma yapmaktayım. Sadece öğrenmek için ve bununla ilgili Dr. Zakir NAIK’in bir ateist’e verdiği cevaba rastladım internette. Ve doğruluğunu kontrol etmek için araştırma yapmaya karar verdim fakat. Dr’un yaptığı açıklamayı doğrulayan henüz başka bir kaynağa rastlayamadım. Bu konu hakkında yardımcı olur musunuz acaba ?
Teşekkürler.
Video; https://www.youtube.com/watch?v=7YcXUAxTvAg
Merhaba, videoyu daha önce izlemiştim. Sormak istediğiniz soruyu daha net bir şekilde belirtirseniz, tam olarak neyi merak ettiğinizi anlayabilirsem, belki yorum yapabilirim.
Selamlar
Gökhan
hiçte tatminedici yanıt değil! Her nedirse, asıl sebep insandan saklanmış.
7 numaralı başlığın birşeyler anlatacağını düşünmüştüm ama en sonundaki cümle ve özet;
“Kısacası, Allah insanı yaratmasının nedeni, Allah’ın zatında taşıdığı özelliklerin bunu gerektirmesidir.”
Yani insanın yaratılması gereklidir (tanım gereği yaratıcı için gerekli olan birşey zorunludur) yaratılmaz ise olmaz diyorsun, bu cümle ile yaratıcının yaratığı yaratmak zorunda olduğunu söylüyorsun bu da yaratıcıyı yarattığı yaratığı yaratmaya muhtaç hale getirir. Tanımda muhtac bir yaratıcı yok.
Buna göre ya yaratıcı olamaz ya da senin dediğin gibi “yaratması gereklidir” değildir. Üçüncü bir seçenek yok.
Ayrıca 7 numaralı içerikte yaratıcının sıfatlarının ( örnek;Mukit (rızık veren)) var olabilmesini yaratıkların var olabilmesine bağlamışsın yani zaman kavramı varmış gibi düşünürsek yaratıcının bazı sıfatlarının yaratıklar yaratılınca ortaya çıkdığı yani yaratıcının değişime uğradığını söylemiş olursun. zaman yok dersek yaratığın yaratıcı ile zamansız olarak yani ezeli ve ebedi olarak var olması gerekir. toplamda zamanlı veya zamansız olarak yaratık yaratıcıyı etkilemiş ve değiştirmiş olur ki bunu söyleyen bence müslümandan başka birşey olmalı.
1 numaralı başlığın içeriğinden ;
“Kendi gücüyle bir canlı meydana getirebilen bir varlığın, yoktan var ettiği bir varlığa ihtiyaç duyması mümkün olamaz.”
1 ila 7 numaralı başlık içeriği çelişkili yani yazdığın yazı anlamsız. Yanlış anlama milyarlarca insanın çözemediği birşeye el atmışsın ama milyarlarcası gibi hiçbir şey söyleyememişsin.
Merhaba Ahmet,
Başlangıçta söylediklerin mantıklı gibi görünse de ifadelerin özüne bakıldığında yazıda herhangi bir mantık hatası ya da çelişki bulunmuyor. Eleştirilerine iki maddede cevap vereceğim:
1-“Gerektirmesi” kelimesini Allah’ın insanı yaratmaya mecbur olması olarak yorumlaman
Burada sanıyorum ‘gerekmek’ ya da ‘gerektirmek’ kelimeleri ile ilgili bir anlam kargaşası var. Yazıda ifade edilen gerektirme, ‘mecbur olma’, ‘zorunda olma’ anlamında bir gerektirme değil, ‘doğal sonucu olma’ anlamında bir gerektirme. Bir başka ifadeyle ‘gereği olma’. Yazıdaki tek bir kelimeye takılmak yerine bence genelindeki anlama odaklanmak daha doğru olur. Zira, en son özet cümleye bakılarak yapılan bu yorum, – o cümlede hata olsa bile- diğer açıklamaları çürütür nitelikte olmaz. Çünkü 7. maddenin genelinde belirtilen şey, Allah’ın zatında taşıdığı özelliklerin, Allah’ın neden insan gibi bir varlık yarattığının açıklaması olduğudur.
Kaldı ki sen 8. maddede ifade edilen ‘mutlak irade’ kavramına da hiç bakmadan bu yorumu yapmışsın. Allah’ın özelliklerinin sonucu olarak insanı yaratmış olması Allah’ın iradesinin dışında, ‘mecbur kalınarak’ gelişmiş bir hadise değildir. Bilakis, Allah böyle murad ettiği için gerçekleşmiştir. Yazıdaki diğer bir cümle olan ‘Allah dilese hiçbir şey yaratmazdı, Allah yine Allah olurdu’ ifadesini de pas geçmişsin. Bütün bunların geneline bakıldığında, Allah’ın mecbur kaldığı için ya da yaratmasa olmayacağı için insanları yarattığı gibi bir iddia yazıdan kesinlikle çıkartılamaz. Bu yorum zorlama bir çıkarım olur.
Ayrıca, 1. maddedeki Allah’ın kuluna muhtaç olamayacağı ifadesinin 7. madde ile çelişkili olduğunu öne sürmen de mantıklı değil. Zira, 1. maddede belirtilen muhtaç olma ile 7. maddedde senin takıldığın ‘gerektirmesi’ kelimesi birbirinin aynı manaları taşımıyor. Muhtaç olma, o olmadan eksik olma anlamına gelir. Allah’ın özelliklerinin gereği olarak insanın yaratılması bir eksikliğin giderilmesi olarak düşünülemez.
Sana bir örnekle, gerektirmenin ya da gereği olmanın her zaman mecburiyet veya ihtiyaç anlamına gelmeyeceğini izah edeyim. Mesela sende akıl var ve bunun gereği olarak bir konu (diyelim ki elma) üzerine düşünebilme potansiyeline sahipsin. Sen elmayı düşünmeye muhtaç olduğun için elmayı düşünmüyorsun, düşünmek istediğin için düşünüyorsun. Akıl sahibi olan biri için, elmayı düşünmek nasıl bir mecburiyet değilse ve düşünmemek nasıl bir eksiklik değilse; Allah’ın insanı yaratması zorunluluk veya yaratmaması bir eksiklik değildir. Nasıl ki aklın gereği düşünmektir, Allah’ın özelliklerinden bazıları da insanı yaratmak olarak tecelli etmiştir ki Allah bunu murad etmiştir.
2-Yaratılmışın yaratıcıyı değiştirmiş olması ile ilgili yorumun
“Ayrıca 7 numaralı içerikte yaratıcının sıfatlarının ( örnek;Mukit (rızık veren)) var olabilmesini yaratıkların var olabilmesine bağlamışsın” gibi bir ifade kullanmışsın. Yazıda böyle bir anlama gelecek bir ifade yok. Yazıda, Allah’ın sıfatlarının ‘var olabilmesi’ ni insanların var olmasına bağlamıyorum. Allah’ın sıfatları zaten var. İnsanın var olmasıyla var olmuyor. Yazıda ifade edilen şey, Allah’ın zatında taşıdığı bu sıfatların kainatın ve insanın yaratılmasıyla tecelli ediyor, vücut buluyor olmasıdır. Bu ifadeden, Allah’ın insanı yaratmasıyla sıfatının var olmasını çıkaramayız. Bundan hareketle yaratılmış bir varlığın yaratıcıyı değişikliğe uğrattığı iddiası da anlamsız bir iddia olur. Zaten bu dediğin yazıdan çıkmadığı gibi, mantıksal olarak da imkansız.
Yukarıdaki örnekte olduğu gibi, nasıl potansiyel olarak düşünme yetisine sahip bir insanın, bir şey hakkında düşünmesi o insanı taşıdığı özellikler anlamında değiştiren bir husus değilse, Allah’ın insanı yaratması da Allah’ı değiştiren bir husus olamaz.
Zaman kavramıyla ilgili yorumuna gelince. Öncelikle zamanın da madde ile birlikte yaratıldığını düşünürsek (big bang bunu işaret ediyor) Allah’ın zamana tabi olması söz konusu olamaz. Allah zamanın yaratıcısı olduğu için zamana müdahale edebilir. Allah fiziksel bir madde olmadığından, bu, Allah’ı değiştirmez.
Allah’ın sıfatlarının tecellisi bakımından konuya bakacak olursak. -Sanırım anlatmaya çalıştığın buydu- Bu sorular, zamana tabi beynimizin konuyu algılamakta zorlanmasından geliyor. İnsanın ezeli ve ebedi olmaması, bir başka deyişle zamana tabi olması, zamana tabi olmayan Allah’ı etkilemez. Yani sıfatın tecellisi için Allah’ın zamandan bağımsız olması yeterlidir, kulun da zamandan bağımsız olmasına gerek yoktur. Allah zamana tabi olmadığı için, Allah açısından, konuya öncelik veya sonralık olarak bakamayız. Yani insandan önce Allah’ın sıfatları tecelli etmiyor muydu ya da insandan sonra tecelli etmeyecek mi diye bir soru soramayız. Çünkü Allah için zaman yok. Bu açıdan insanın da Allah gibi zamandan bağımsız olmasını beklememize gerek yok.
Kaldı ki bunları söyleyenin müslüman olamayacağını belirtmeni temellendirmek de mümkün değil. Benim yazımdan bağımsız olarak da bir müslümanın inandığı şey Allah’ın insanları yarattığıdır. Allah zamana tabi olsun ya da olmasın, insanı yaratmıştır islam inancına göre. Sıfatların tecellisi sonucu insanın yaratılmış olduğunu söylemem, senin bu yorumundan bağımsız bir şey. Senin dediğine göre (“zamanlı veya zamansız olarak yaratık yaratıcıyı etkilemiş ve değiştirmiş olur”) göre her durumda insanın yaratılması Allah’ı değiştirmiş oluyor. Bu durumda senin yorumuna göre kimse müslüman değil.
Özetle, ikinci madde için, Allah’ın sıfatları insan var olunca ortaya çıkmıyor, o sıfatlar var olduğu için insan ve zaman ortaya çıkıyor. Aksi anlamsız olurdu. Allah zaman ve mekandan münezzeh olduğu için bunların var olması Allah’ı etkilemez ve değiştirmez. Allah sadece iradesini kullanmış olur. Bu da tıpkı birinci maddede belirtildiği gibi yaratıcı olmanın bir sonucudur.
Umarım yazıya yeniden bakar ve kelimelerden çok özdeki anlama odaklanabilir, hata aramaktan çok anlamaya çalışabilirsin.
Eğer ben de senin gibi sadece kelimelere odaklanarak yorum yapsaydım örneğin şunu demem gerekirdi. Milyarlarca insanın görüşünü değerlendirip, hepsinin başarısız olduğuna nasıl kanaat getirdin yoksa baştan öyle olmasını mı bekliyorsun?
Kendine iyi bak.
Gökhan
yararli bir yazi tesekkurler
Yaziniz gerçekten beni ilk basta tatmin etmedi aslında..Ama alttaki yorumları da okuyunca ve yorumlar a verdiğiniz cevaplar daha tatmin edici oldu..Gerçek ten inanmak isterse kişinin elinde yine ,tabiki Allahın izniyle ..önemli olan kibrine yenilmeden düşünmek tabiki..Beni en çok etkikeyen şu oldu kuranda sürekli çoğu ayet sonunda düşünmezmisiniz demesi oldu.Ve sizin diğer sorulara cevaplar iniz ve arkadaş larin soruları tam aklimdaki sorular dı Allah razı olsun..
Allah sizden de razı olsun. Teşekkür ederim.
Sonuna kadar okudum kimler neler yazmış. Açıkçası ben bütün sorularima cevap buldum.hatta suan yanımda kuranin meali var 3 gündür okuyorum düşünüyorum ve mantıksız hicbirsey bulamıyorum. İslam tamamen mantık ve kalp işidir ve islamda yanitlanamayan hicbirsey yoktur diye düşünüyorum.gökhan bey çok teşekürler böyle bir başlık açtığınız için çok tatmin ediciydi. herkesi ayrı ayrı yanitlamissin.ayrıca çok merak ettim sizi görmek ve tanımak isterdim.en çok etkilendigim kısım ise ” allah kesfedilmek istiyor” evet düşünelim kesfedelim taniyalim ona göre yaşayalım ve öldükten sonra O na kavusalim ebedi hayatta bence mutlu mesut yasayalim.böyle düşünürsek acılara gogus gereriz ve ölümden korkmayi tam tersi hakkiyla yaşayıp biran önce Ona koşmak isteriz.bu arada incelemedim ama sizle alakali ayrıntılı bilgi almak istiyorum sosyal hesap blog vs. hoşçakalın =)
Merhaba Büşra, yorumun için teşekkür ederim. Meali okumana sevindim umarım sadece 3 günle sınırlı kalmaz. Hakkında sayfasında kısmen benimle ilgili bilgi bulabilirsin. Burası dışında bir sosyal medya hesabım yok. Selamlar, Gökhan
Neden yaratıldık diye soran birine yazmıştım, okuduğum şeylerin sentezi olarak böyle bir yazı çıkmıştı…
Yaradılışımızın tek bir nedeni var. Yaradan hiç bir şey olmazdan önce de sonra da, ve şimdi de öncesinde de var olan TEK varlıktı, hala öyle. Bu sözün derinliğini anlamak çok önemlidir, her şeyin öncesinde olan ve sonrasında olan ama hala TEK olan Yaradan kavramı, sorduğun sorunun özüdür. Teklikten gelen varlıklarız, hala Tek’iz, ve aslında yokuz, hiçiz (tasavvuf hiçlik kavramı)(tasavvuf vahdeti vücut) Her bir zerrenin yaratılış amacı Aşktır. Yaradan, bizleri, kendini deneyimlemek için yaratmıştır. Bu sebeple, Kuranı Kerim’de Adem’i yarattı ve ona isimlerini öğretti denir. İsimden kasıt Allah’ın isimleri ve dolayısıyla kozmik bilgidir. Burada bahsi geçilen Adem, insandır, ama bizim kavradığımız boyuttan da ötedir, daha üsttedir, o olması gereken insanı kamildir, en üst kademedir, Yaradanın kendini deneyimlemekten en çok sevineceği varlıktır. Bunu diğer bütün öğretilerde farklı kelimelerle öğrenebiliriz, guru olsun bahsi geçen, Azra Kohenin dediği gibi insan, insansı ayrımı olsun, insanı kamil olsun ya da deli, alim ermiş olsun hangi kültür hangi dinde olursa olsun fark yoktur. Seçtiğimiz kelime önemsizdir, önemli olan mevzunun özüdür. Burada yazdığım sözler ise, ne yazık ki kıt kelime anlamlarının üstünde, yani demek istediğim ancak kelimelerle anlatabilme potansiyeli budur, daha gelişmiş kelimelerle daha iyisi anlatılabilir elbet. Yaradan bizi sevmek için yarattı, bizim de onu sevdiğimizi, sevmemizi demiyorum, sevdiğimizi ANLAmamız için yarattı. Bunu anlamak ise çok zor bir iştir, bir erkeğe duyulan aşk da O’na aittir, bir kuşu severken hissettiğin sevgi de.. Tüm sevginin geldiği öz kaynak Yaradandır zira. Bir erkeği sevme yolunda, eğer ki tüm deneyimlerimizi, öğrenmemiz gereken yolu, bu sevme olayında kör edersek, unutursak gerçeği, resmin bütününe odaklanmazsak eğer, Yaradan bunu elimizden alır sil baştan başlarız. ( bu erkek sevgisi değil de, çocuk, hayvan veya başka bir sevgi de olabilir) ve bunu her an zihinde tutmak zor bir iştir. İşte yarattığı bizler, hayat denilen bu yolda ve dünya denen bu gezegende, her daim, kendimizi yenileyerek, bilgiyle donanarak, gerçek sevgiye karışarak, Can’a cehennem korkusu yüzünden değil, yaratılışa saygımızdan saygı duymayı öğrenirsek, o insanı kamil denilen yüce varlığa ulaşma yolunda oluruz ve bu sayede, Yaradan bize baktığında, kendini görmüş olur. Çünkü biz insanlar, en basit örnekle, onun aynasıyız ve aynada gerçek suret olan Yaradan’ı ne kadar iyi yansıtmayı başarırsak, cennete kavuşuruz. Bahsettiğim cennet ise, sanıldığı gibi içinden ırmaklar akan bir cennet değil, gerçek cennet olan Yaradan’a geri dönmektir. Bunu Kuranı Kerimde sıkça Rabbinize döndüreleceksiniz ifadesinde görebiliriz. Aynasını yani kendisi pis tutan kişi ise cehennem kavramıyla aksettirilir, böyle bir varlık Yaradan’a geri dönemeyeceği için sevgisinden mahrum kalacağı için zaten cehennemin kendisini yaşayacak demektir. Ve gerçek insan için, cehennem zaten O’ndan ayrı kalmak demektir, ateşte yanmak bile hiç kalır bu ayrılığın yanında. Bu sebeple Mevlana öldüğüm gün düğün günümdür demiştir, zira döneceği yeri bilmiştir. Aciz kul değiliz, Yaradan’ın yarattığı ve yeryüzündeki halifemdir dediği özel varlıklarız, bunu iyiye kullanırsak ne ala kullanmazsak yok olacağız. Ve Allah’tan başka gördüğün görebileceğin hiç bir şey yoktur çevrende, gördüğün her şey O’dur, zihnimiz ikilik üstüne kurulu, ben ve benim dışımdaki her şey farkı sanarız, özünde her şey TEK’tir ve şirk meselesi de bu ikiliğe düşmek, Allah ve yarattıkları diye hadsizce her şeyi ayırmak demektir. Kuranda en çok şirk konusuna yer verilmiştir, ikiliği at, Tek olanı görmeye odaklan, en azından bunu arzula, hayat sana destek olur. Sadece bakış açını değiştir, şu bahsettiğim temel bilgiler ışığında, neden birine söylenen bir beddua geri söyleyeni bulur sözünü de anlayacaksın, beddua eden de sensin, ettiğin de, bu yazıyı yazan da benim okuyan da ;))) Ben O’nun yansıması ve sen de O’nun yansıması isen, geriye kalan nedir O’ndan başka? İşte hiç olmak da budur, Tek olmak da…
Merhaba Çisem, her ne kadar bu yazıda katılmadığım noktalar olsa da bunlara değinmeyeceğim. Zira, yorum Allah’ın neden insanı yarattığı noktasından biraz uzakta. Bu yoruma göre, ‘her şey tek, dolasıyla biz yokuz aslında’ sonucuna gideriz ki bu Kur’an’la da çelişir. Evet ezeli ve ebedi tek Allah’tır ve her şey O’na aittir bunda hemfikiriz. Lakin, ‘aslında biz yokuz’ diyemeyiz. Böyle dersek Allah Kur’an’ı kime hitap ederek indiriyor, kime özgür irade verip eylemlerinin belirli kurallara göre olmasını bekliyor ve olmadığı takdirde cehennem gibi bir riskle yüz yüze kalacağını söylüyor. Gerçekte insan diye özgür iradeli bir varlık yoksa Allah bunları kendi kendine mi söyledi ve kendi mi cehenneme gidecek gibi anlamsız bir sorunla karşılaşırız. Bir taraftan biz aslında yokuz tek Allah var, biz onda bir bütünüz deyip, diğer yandan biz onun yansımasıyız ve O’nu güzel yansıtırsak cennete, kötü yansıtırsak cehenneme gideriz demek kendi içinde bir tezat doğurur. Kısacası, bu sevgi temalı düşünceler ve benim yazıda belirttiğim gibi Allah kendini görmek, deneyimlemek istedi gibi izahlarla Allah’ın insanı neden yarattığına cevap bulmaya çalışmak, bizi Allah’ın buna ihtiyacı varmış gibi bir sonuca götürür bu da yaratıcı tanımıyla uyuşmaz. Şahsi önerim, başka kaynaklardan önce insanın Allah’ın kitabına yönelmesi oradan dinin temel prensiplerini edinerek diğer kaynakları bu çerçevede değerlendirmesi. Sevgiler, Gökhan
Bi sorum olacak………Şimdi yüce Allahin yaratma sifatini biliyoruz.. Allah yaraticidir. Şüphesiz O herseye gucu yetendir. Amenna. Madem Allahin herseye gucu yetiyorsa Allah kendinden bir tane daha yaratabilir mi? Yaratilmaktan bahsetmiyorum Allah kendinisini yaratabilir mi???😗😗
Bir sorum daha var…… Allah var oldugu icin mi biz variz yoksa biz var oldugumuz icin mi Allah var?? Dusunsenize Allah bizi yaratmasaydi Yuce Rabbimizin varligindan kimsenin haberi olmayacakti( bizden baska mahlukatlar haric). Ama Allah var olmasaydi biz de var olmayacaktik…..😙😙 Sorularimi beni ikna edecek sekilde yanitlarsaniz sevinirim. Tesekkur ederim simdiden….🙏🙏🙏😊
Merhaba Gökçe,
Allah kendisini yaratabilir mi gibi bir soru ateistler tarafından sıkça dillendirilen ve ilk duyulduğunda gerçekten haklılarmış gibi sanılabilen bir soru türü. Ancak bu soru mantık hatası içerdiğinden cevap verilebilecek bir soru değil. Bu soruya internette sanıyorum yüzlerce kez cevap verilmiştir o nedenle derine girmeyi düşünmüyorum.
Bu soru, Allah 4 kenarlı bir üçgen yaratabilir mi sorusu gibi kendi içinde mantıksal açıdan çelişkili bir soru. Yani buradan hareketle Allah madem bunu yaratamıyor demek ki her şeye gücü yetmiyor sonucuna gidilemez.
Eğer mantık dediğimiz şey yaratılmış bir şey ise, yani sonradan var olmuş bir şey ise, bu durumda Allah mantıksal açıdan tezat içeren bir şeyi gerçekleştirebilir ve bunda sorun da olmaz. Yani 4 kenarlı bir üçgen yarattım der çelişki de olmaz çünkü bizim bildiğimiz mantık sınırlarının dışında bir düzlemde bunu yapmış olabilir.
Senin soruna gelecek olursak, “Yaratılma” dediğimiz şey sonradan var edilme anlamında olan bir şeydir. Allah ise varlığı zorunlu olan, yani sonradan var edilmemiş olan demektir. Bu durumda senin sorun şöyle bir anlama geliyor, sonradan var edilmemiş (Allah) olan, sonradan var edilebilir mi (ikinci bir Allah yaratabilir mi)? Mantıksal açıdan çelişkili olan böyle bir sorunun cevabı da yoktur.
Zaten Allah’ın kendisi gibi bir Allah yaratması durumunda, yaratılan da Allah olacağı için durumda bir değişiklik olmayacaktı. Yani Allah dediğimiz şey tek ve her şeye hakim bir varlık olduğundan, yaratılanla yaratan aynı olacaktı ki sonuç değişmeyecekti. Eğer ikinci olarak yaratılan Allah tek değilse bu durumda ona Allah denilemeyecekti.
Yukarıda dediğim gibi, mantıksal karşılığı olmayan soru sorup mantıklı cevap beklemek anlamsızdır. Eğer mantık yaratılmış bir şey ise evet Allah kendini yaratabilir diye cevap verebilirsin buna, eğer mantık Allah’ın özelliği ise de, bu soru mantıksız olduğundan mantıklı cevabı olamaz dersin.
Biz var olduğumuz için mi Allah var demişsin.. Bu sence mümkün mü? Olsa olsa demek istediğin Allah insanların zihninde uydurduğu bir şey midir olabilir ama bunu da demiyorsun sanırım. Allah bizi yaratmasaydı biz olmazdık ama Allah yine Allah olurdu ve bir eksiklik de taşımazdı. Sorduğun sorunun bu kısmı anlaşılır değil. Belli ki birileri senin kafanı biraz karıştırmış.
Seni ikna eder mi bilmem ama sorularına cevaplar bu şekilde. Sana tavsiyem mantık üzerine biraz daha çalışman yönünde.
Not: Buraya üstteki yazı ile ilgili şeyler yazılmasını tercih ediyorum. Başka sorular varsa Soru-Cevap bölümünden sorulabilir.
Selamlar,
Eğer islam hak din olsaydı ne bunun gibi uzun uzun açıklamalar yapmak zorunda kalırdık, ne de saçma salak din adamları çıkardı. Net olurdu, herkes aynı şekilde anlardı. Yazıda bile diyor zaten ‘arapça kelimeler kullanacağım için anlamayabilirsiniz’. Allahın her şeye gücü yetiyorsa bi zahmet herkesi aynı dilde konuştursaydı da herkes aynı şeyi anlasaydı.
Merhaba Gülsüm,
öncelikle şunu belirtmem gerek, bu yazıdaki konudan İslam’ın hak din olup olmadığı sonucuna gidilemez. Bu yazı, insanların merak ettiği bir soruya cevap aramakla ilişkili. Allah’ın bizi neden yarattığını bilmesek de bu, İslam’ın hak din olmadığı sonucuna bizi götürmez. İslamın hak din olmadığı iddiasının ortaya atılabilmesi için başka deliller ortaya sunulmalı.
Gelelim dinin anlaşılır olabilmesi için, dilin aynı ve çok anlaşılır olması gerektiğine. Esasında sorun İslam’ın anlaşılmaz, karmaşık bir anlatım içermesi ile ilgili değil, olay insanın çaba göstermemesi, anlamak istememesi, önem vermemesi, ön yargısız yaklaşmaması. Yoksa samimi bir çabayla bu dini anlamak isteyen herkes için din yeterince açık ve anlaşılır. Lakin insanların çoğu günlük meşgalelerine kapılıp, istek ve arzuları için türlü uğraşlar verirken, hayata dair en önemli soruların peşinden gitmeyi kendine yük gördüğü için azıcık dahi olsa bu emeği harcamıyor. Bu emeği harcamayan birinin de karanlıkta kalması elbette kaçınılmaz.
Peki, bu emek neden gerekiyor, hemen anlayıversek olmaz mı? İşte bu konu insanları birbirinden ayırt etmek, herkesin iradesini kullanma düzeyini ölçmekle ilgili. Ben Kur’an’ı anlamak için sıfır emek harcayayım ama hemen anlayayım diyemeyiz, bu mantıklı değil. Bu sadece Kuran için de geçerli değil, günlük hayatımıza bir konuda uzman olabilmek için yıllarımızı veriyoruz öyle değil mi? Bir dil öğrenmek, bir meslek kazanmak, bir okuldan mezun olabilmek için türlü derslerden geçiyoruz ki sonucunda ulaşacağımız noktayı hak edebilelim. Yoksa senin onda birin düzeyinde emek harcayan birinin senle aynı sonucu elde etmesini adaletli bulmazdın. Herkes kendi çabasının sonucundaki düzeye erişmeyi hak ediyor.
Diyebilirsin ki, tamam Kuran anlaşılır ise neden bu kadar ‘din adamı’ çıkıp da bir sürü şeyler anlatıyorlar, neden birbirinden farklı yorumlarda bulunuyorlar. Elbette bu olacak, bu kaçınılmaz bir şey. Her insanın kendine göre bir algısı ve anlayışı var. Ancak bu bizim bahanemiz olamaz. Bu kadar insan konuşuyor diye faturayı dine kesemeyiz. Bizim yapmamız gereken kendi aklımızla anlamaya çalışmak olmalı. Nitekim Kuran bu konuda şunu diyor: “Sözü dinleyip de onun en güzeline uyanlar var ya, işte onlar Allah’ın hidayete erdirdiği kimselerdir. İşte onlar akıl sahiplerinin ta kendileridir.” (Zümer 18). Peki en güzelini nereden bilecek insan, işte burada kendi aklını, fikrini, bilgisini kullanacak. Bunun için de araştıracak ve düşünecek.
Benim bu sitede yazı yazmam da İslam’ın anlaşılır olmamasından kaynaklanmıyor. Ben öncelikle kendi anladıklarımı kayda geçiriyorum ve paylaşıyorum. Bu bir yardımlaşmadır, yani birbirimizin fikirlerinden paylaşmaktır burada amaç. Veyahut, zaman ayırıp bu konuları araştırmamış kişiler olabilir, onlara ulaşıp onları araştırmaya, düşünmeye sevk edebilir yazdıklarımız.
Sen şunu düşünüyorsun: ‘Eğer çok net olsaydı, herkes aynı şeyi anlardı‘. İnan bu çok naif bir düşünce. İnsanoğlu çok net şeylerde bile ayrışabiliyor. Bunu ispatlamak için sosyal bilimin bir konusu yerine, pozitif bilimden bir örnek vereceğim ki net bir vakada bile herkesin anlaşmasının mümkün olmadığını göstereyim. Günümüz bilimi dünyanın yuvarlak olduğunu ispat etti öyle değil mi? Hem dünya içi ölçümler hem de dünya dışı gözlemlerle dünyanın yuvarlak olduğunu biliyoruz. Lakin, bu denli çok çok net bir mevzuda bile dünya düzdür diyen insan sayısı yadsınamayacak kadar çok. Flatearth diye google’da aratırsan bunları görebilirsin.
Öyleyse nasıl oluyor da insanlar böyle net bir konuda ayrı düşebiliyorlar. Bunun iki nedeni var: Birincisi önyargı, ikincisi ise cahillik. Yani o kadar peşin fikirle bakıyoruz ki, önümüzde en net deliller de koysalar inanmamız mümkün olmuyor ya da aklımızı çalıştırıp araştırıp öğrenmiyoruz. Kuran pek çok ayette bunu vurguluyor, gözlerine perde inmiş insanların her mucizeyi görse de inanmayacağını söylüyor. (Yunus 97, A’raf 146, Hicr 14, En’am 25)
Mesela senin yorumun da önyargılı bakmaya çok güzel bir örnek. Neden diye sorabilirsin. Nedeni çok açık. Yorumunda, benim yazıda şöyle dediğimi belirtmişsin : ‘arapça kelimeler kullanacağım için anlamayabilirsiniz’, oysa ben yazıda bunun tam tersini söylüyorum. Yani anlayacağın Gülsüm, senin şikayet ettiğin gibi mesela aynı dili konuşmamak değil. Bak ikimiz de aynı dili konuşuyoruz ama sen söylediğimin tam zıddını anlayabilmişsin ve hatta bunu tırnak içine alarak yorumuna koymuşsun. Oysa yazıda tam olarak şöyle yazıyor: “Cevapların, karmaşık anlatımlar veya Arapça tabirler içermemesine özen gösterdim ki anlaşılır olsun“.
Yani basit cümlelerle de çok rahat bu meselenin anlaşılabilir olduğuna işaret ediyorum ben. Benim yaptığım şey Arapça ayetlerin Türkçeleştirilmesi değil, meal ya da tefsir değil. O nedenle Arapça üzerinden bir eleştiriye gitmen de manalı değil.
Kuran neden kendi dilimizde değil ya da neden herkes aynı dili konuşmuyor diye de sorulabilir. Bu insanın aklına gelen bir soru, ancak mantıklı cevabı olmayan bir soru değil. Sadece yeterince araştırmadan kendimize bulduğumuz bir bahane olabilecek bir soru. Bunların hepsinin makul bir cevabı var ve yazılarımda zaman zaman bunlara değiniyorum. Örnek olarak Buraya bakabilirsin. Burada temel olarak şunu anlamak gerek, her dile farklı kitap gelemezdi bu net, peki neden her millet farklı dil konuşuyor. Bu Allah’ın özellikle yaptığı bir şey. Bunu Rum 22. ayette vurguluyor: “Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır.” Kaldı ki, meselenin dil olmadığına ilişkin, Şuara 198, Fussilet 44, İbrahim 4 nolu ayetleri inceleyebilirsin. (Bilmiyorum sen inceler misin ama ilgilenenler olabilir diye ben yazıyorum.).
İsteyen insan için gerçeği bulmak hiç de zor değil. Araştıran, aklını kullanan insan dinin esas prensiplerine ilişkin pekala çok net anlamlara kavuşur. Diyelim ki kafasını karıştıran hususlara denk geldi, bu da çok normal ve hatta olması gereken bir şey ki böylece insan Kuran’da Allah’ın dediği gibi, bu konular üzerine ince ince düşünsün, tefekkür etsin böylelikle Allah’a daha çok yaklaşsın. Bu nedenle detaylardaki bu hususlar dinin anlaşılmasına bir engel değil, bilakis yükselmek için bir fırsat olarak görülmeli. Zaten dinin yaşanması için gerekli kurallar son derece açık verilmiş, sadece insanlar kendilerine göre yorumlama gayreti içine giriyorlar. Bu senin anlamana engel değil.
Kısacası, eğer insan başka şeylere gösterdiği çabanın onda birini dini anlamak için gösterse, inan bana çok net bir biçimde dini anlar. Ancak bunu yapmayıp, sağdan soldan duyduklarımızla dini algılamaya çalışıyoruz, peşin fikirlerle cevabını duymak dahi istemediğimiz sorular yöneltip işin içinden çıkıyoruz, sonra da suçu dine atıyoruz. Bu adil bir yaklaşım değil.
Sağlıcakla kal.
‘İnsan en net konuda bile anlaşamayabiliyor’ insanlar anlaşamayabilir bu doğal. Ama tanrı ile kul’un anlaşamaması doğal değil. Bana anlamadığım dilde kitap gönderiliyor ve eğer uğmazsam nasıl yanacağım, cezalandırılacağımı söylüyor. Eğer bir tanrıya inanacaksam onun reddetmek mümkün dahi olmamalı. Sürekli görüp bilmediğim net bir kanıtı dahi olmayan şeyler var. Evrensel bir dilde tek bir anlama gelen bir mesajla bize neden önce irade verdiğini sonra yargıladığını, insanlara önce cinsel ihtiyaç verip sonra bunu belirli şartlar olmadan neden gideremeyeceğimi anlatsaydı reddetmem mümkün dahi olmazdı.
Gülsüm, bir noktayı yine kaçırıyorsun. Benim verdiğim örnek insanların birbirleriyle anlaşmasına bir örnek değildi. Sen farklı yorumlamaya çalışıyorsun. Örnek, insanın yadsınamaz bir gerçek karşısında dahi aksini iddia edebilme potansiyeline ilişkin bir örnekti ki senin dediğin konu tam da bu. Yani Kuran’ın dili ile ilgili bir mevzu değil reddedip reddetmemek. Kuran herkesin anlayacağı bir netlikte ve dilde de olsa reddedenler olacaktı. Nitekim Kuran’ın indiği dönemde herkes Arapça konuşuyordu ve onlar çok net bir biçimde orada yazılanları anlıyorlardı ama reddeden bir sürü insan çıktı. Bu yazılanlar insan sözüdür dediler. Peygamber delirmiş dediler. Bir bahane buldular.
Neden peki insanın böyle bir potansiyeli var. Çünkü Allah insanı özgür iradeli bir varlık olarak yaratmış ve ona bir akıl vermiş. İnsan doğruyu da seçebilir yanlışı da bu kısımda özgür. Yani dediğin kadar reddedilemez bir şekilde Allah varlığını gösterse o zaman insanın dünyaya gönderilip imtihan edilmesine de gerek olmazdı.
Sen esasen farklı bir soru sormak istiyorsun ama soruyu nasıl soracağını da bilmiyor gibisin. Görmediğim kanıtı olmayan şeyler var ben buna nasıl inanırım sorusu ile evrensel tek anlama gelen bir mesaj verseydi her şeyi izah etseydi reddetmem mümkün olmazdı cümlesi arasında çok fark var. Aslında birden çok şeyi merak ediyorsun:
Allah neden bizi imtihan ediyor diyorsun mesela, neden cinsel ihtiyaç verip sonra kısıtlıyor bu şekilde irademizi test ediyor diyorsun. Bununla ilgili merak ettiklerin için lütfen aşağıdaki yazı dizisini oku. Sanıyorum merak ettiklerine açıklık getirecektir. Ha diyebilirsin ben neden senin yazını okuyorum anlamak için Kuran okumak yerine? Esasen Kuran okusan da anlarsın ama bunun için ön yargısız okuman gerek. Belki bu yazıları okursan Kuran okumaya da giriş yapmış olursun. Zaten ben hep Kuran ayetlerine dayandırarak yazdım.
http://sorguluyorum.net/allahin-dunya-hayatini-neden-yaratti/
“Eğer bir tanrıya inanacaksam onun reddetmek mümkün dahi olmamalı. Sürekli görüp bilmediğim net bir kanıtı dahi olmayan şeyler var” bu cümleyle ilgili de şunu diyebilirim. Allah’ı reddetmek zaten mümkün değil, ancak bu sonuç her bireyin kendisinin ulaşması gereken bir sonuç. Bu sonuca gitmek için ise başlangıç noktan çok önemli. Sürekli görmediğin şeyler üzerinden başlamak yerine gördüklerinden başlarsan Allah’ın varlığını anlarsın. Sonrasında ise görmediklerine inanman için makul bir neden olur. Örneğin, Kuran geldiği dönemde ahirete yani yeniden yaratılmaya, cennete ve cehenneme inanmayanlar diyorlardı ki ‘Çürümüş kemikleri kim diriltebilir’ (Yasin 78) günümüzde de bunları diyenler var. Peki Allah ne diyor cevap olarak Kuran’da. ‘De ki: “Onları ilk defa var eden diriltecektir. O, her yaratılmışı hakkıyla bilendir.” ‘ (Yasin 79). Yani bize bir mantık sunuyor Allah. Eğer Allah’ın varlığına inandıysan, yani Allah’ın yoktan insanları yarattığına inanmışsan, neden ikinci kere yaratacağına inanmayasın.
Öyleyse burada soru Allah var mı olmalı. Demek ki, mesaj net mi sorusuna gelmeden önce, Allah var mı sorusuna cevap bulmalıyız, sonra din varsa İslam hak din mi sorusuna cevap bulmalıyız daha sonra verilen cevabın netliğine ilişkin soru sorabiliriz. Benim dini anlama yaklaşımımla ilgili aşağıdaki yazıyı okumanı öneririm. Bu sıra içinde ilerlersen soruların bir bir cevap bulacaktır.
http://sorguluyorum.net/dini-anlama-metodum/
Özetle, mesaj çok net olsa da kendi dilinde olsa da reddedecek gerekçeyi bulmak isteten mutlaka bulur, bu insanın yaradılışındaki özellikten kaynaklanıyor. Çünkü insanın samimiyeti ve iradesi böyle belli oluyor. Oturup, Allah kendi dilimde gönderseydi her şeyi bir güzel izah etseydi oo ben ne ibadetler yapardım demek çok havada bir varsayım. Bir kendini kandırma. Kuran mesajını anlamak hiç de zor değil gerekli mesaiyi harcarsan. Allah bir zahmet şunu da yapsaydı demek yerine, ben yoktan yaratılmış bir varlık olarak bir zahmet biraz çaba harcayayım demek daha doğru. Bu çabayı harcayınca, aslında cevabı olmadığını düşündüğümüz bir çok soruya Allah’ın cevap verdiğini görebiliriz.
Not: Buradan soru cevap şeklinde ilerleyerek yorum kısmını uzatmanın diğer okuyucular için sağlıklı olmadığını düşünüyorum. İlave mesajın varsa İletişim kısmından yazabilirsin.
Selamlar,
selam, bir sorum olucak sana ben fiziksel engelliyim namaz kılamıyorum namaz kılamıyorum diye ahirette cehenneme girermiyim
Merhaba Yusuf, kimin cennete, kimin cehenneme gideceğini sadece Allah bilir, ben bu konuda bir yorum yapamam. Lakin namaz kılmaya bir engelin varsa bunu elbette Allah biliyor. Namaz, imkanı olanın fiziksel kılabileceği, imkanı olmayanın da bakışıyla dahi kılabileceği bir ibadet. Allah’ın merhametine sığınıp elimizden ne geliyorsa onu yapmalıyız. Sağlıcakla kal.
mesela namazdan önce abdest almam icin banyoya gitmem ve buda çok zor sedceye yatamıyorum birde
Yusuf hocam,
Bir sikinti olmaz insallah. Saati zamani girinci hareket (secde, ruku falan) yapmadan, duanizi okuyun namazini kilin. illa ezberden Arapca sure okumaniza da gerek yok, Turkcesini okuyun, caninizin istedigi duayi yapin, dertlesin falan. Elini ayagini zor sartlarda 5 kez yikamadin diye senin iyi niyetini yok saymaz gercek Allah. Teyemmum diye birsey, bu tip zor durumlar icin var.
iyi gunler.
Allah bin kere razı olsun. 7.madde resmen beni benden aldı, aradığım cevaptı. Tıkandığım noktayı açtı. Uzun zaman olmuş bu yazı ekleneli siteye, eğer hala buralarda ise yazının sahibi tüm hayırlı dualarım onunladır.
Peki hocam Allah’ın bizim ibadetimize ihtiyacı yok,aksine bizim ibadete ihtiyacımız var.Öyleyse Allah bizi neden ibadete muhtaç olarak yarattı?Cevaplarsanız sevinirim
salam eleykum. Allah bizi yaratiyosa filan kadar insan yaratacaksa peki o yaratilmayanlar daha iyi secenek degilmi? yani isin icinde yaratlima ve yaratilmama var bunu Allah biliyo, peki biz neden yaratilmayanlardan olmadik? bilemedim simdi nasil soru sekli koyayim, insallah fikrimi anlamissinizdir