Allah cehennemlikleri neden yarattı

Cehennemle ilgili akla gelen sorulardan biri de Allah’ın cehenneme gidecek insanları önceden bildiği halde neden yine de o insanları yarattığı sorusu.

Bu soruda, Allah’ın insanların seçimlerine göre cehennemi hakedeceğini önceden bildiği ve buna rağmen neden onların sonsuz cehenneme gitmelerini engellemek amacıyla yaratmaktan vazgeçmediğinin izahı beklenmektedir.

Önceki yazı: Allah imtihanı daha kolay yapsa olmaz mıydı?

Allah cehennemlikleri önceden biliyorsa neden yine de o insanları yarattı?

Bu sorunun kökeninde, Allah’ın merhametli olması ile insanların cehenneme gitmesine izin vermesi arasında bir çelişki iddiası ortaya koyularak, dinin yanlışlığı, Allah’ın merhametsizliği ya da Allah’ın varlığının reddi gibi sonuçlara gidilebiliyor.

Bu konuyla ilgili internette gezindiğimde, sorunun gerçekten çok fazla sorulduğunu gördüm. Lakin üzülerek şunu farkettim. İnsanlar bu soruyu sorduğunda neredeyse verilen cevapların hepsi Kader bahsi ile ilgili. Yani verilen cevap, Allah’ın insanı zorlamadığı, insanın cehennemi kendisinin seçtiği ile ilgili.

Ancak insanlar bunu sormuyorlar. Allah’ın her şeye gücü yetiyorsa, neden cehenneme gidecekleri bildiği halde yarattı diye soruyorlar. Cevap alamadıkça da, bu sorunun cevabı olmadığı zannı ile dinden uzaklaşma başlıyor. Burada kısmet olursa bu soruya her zaman olduğu gibi birkaç farklı bakış açısı ile cevap vermeye gayret edeceğim.

Her bu soruyu sorana ulaşamam ama umarım onlar bu yazıya ulaşır ve faydalanırlar. Bu konu çok detaylandırlabilir ama mümkün olduğu kadar kısa tutmaya çalıştım.

Bakış açısının ayarlanması

Genel olarak insanların ateist olmalarındaki önemli nedenlerden birinin Allah’ı insan gibi bir varlık olarak düşünmek olduğunu görüyorum. Yani, Allah’ı insani değer yargıları ile değerlendirmeye çalışıyorlar.

Örneğin, insanların cehenneme gitmesini Allah’ın gaddar olmasına,  Allah’ın ibadeti emretmesini Allah’ın egoist olmasına, Allah’ın kötülüklere izin vermesini Allah’ın merhametsiz olmasına bağlayabiliyorlar.

Oysa, Allah’ı tanımaya çalışma sürecimizde, Allah’ın insani arzu, hırs ve duygular taşıması beklentisi ile hareket etmek, bizi ancak ‘böyle Tanrı mı olur’ sonucuna götürür.

Allah gibi bi varlığı düşünürken tüm sınırların ötesine geçecek şekilde zihnimizi zorlamamız gerek. Elbette bunu bir yere kadar yapabiliriz, ancak o yer bize yine de çok şey kazandırabilir.

Gelin bu bakış açısını yakalamaya çalışarak yukarıdaki soruyu inceleyelim.

Zaman kavramı

Hiç zaman üzerine düşündünüz mü bilmiyorum ama gerçekten çok enteresan bir fenomen. Biz zamanı, hayatı düzenlemek için kullanıyoruz ama esasında, zaman somut bir şey değil.

Zaman felsefesi, felsefenin anlaşılması en karmaşık konularından biri.

Zaman, aynı zamanda bilim içinde de çok önemli bir kavram. Bildiğiniz üzere, bu yüzyıl içinde zamanın her yerde ve durumda aynı şekilde akmadığı ve görece olduğu ortaya çıktı. Yani zaman, kütle ve hıza göre değişiklik gösteriyor. Örneğin, ikiz kardeşlerden biri dünyada 80 sene yaşasa, diğeri jupiterde yaşasa. Jupiter’de yaşayan diğerine göre daha genç kalırdı. (bkz. Görelilik Kuramı)

Bununla birlikte zamanla ilgili ortaya atılan, zamanın A teorisi ve B teorisi olmak üzere, iki farklı teori var. Bunu da dileyenler inceleyebilir.

Zamanla ilgili diğer bir not, evrenin başlangıcının, zamanın da başlangıcı olması. Yani madde ve zaman aynı anda varlık alanına gelmiş durumda. Günümüzde en geçerli bilimsel teori olan Big Bang teorisi bize, zamanın da bir başlangıcı olduğunu söylüyor.

Allah zamana tabi mi?

Eğer maddenin ve zamanın bir başlangıcı varsa, bu, onların ezeli olamayacağını gösterir. Eğer madde ve zaman ezeli değilse, yaratıcı olan ezeli bir varlığın madde ve zamandan bağımsız olması gerekir.

Günümüz Big bang teorisi bize, Allah’ın, insanlar gibi zamanın içinde yer almadığına, zaman kavramının dışında olduğuna dair önemli bilgiler veriyor.

Yaratıcı, nasıl kendi yarattığı mekanın içine sığdırılamazsa, kendi yarattığı zamanın da içine sığdırılamaz.

ABD’li astrofizikçi Hugh Ross konuya ilişkin şunu söylüyor:

Zaman, olayların meydana geldiği boyut olduğuna göre, eğer madde, Big Bang’la ortaya çıkmışsa, o halde evreni ortaya çıkaran sebebin evrendeki zaman ve mekândan tümüyle bağımsız olması gerekir. Bu da bize Yaratıcı’nın evrendeki tüm boyutların üzerinde olduğunu göstermektedir.”  (Detaylı bilgi için tıklayın)

Bu durum, Allah insanı yaratmak için neden milyarlarca yıl bekledi gibi soruları da anlamsız kılmaktadır. Zira Allah için beklemek gibi bir durum söz konusu değildir.

Benzer şekilde, binlerce yıl önce ölen insanlar kıyamete kadar diğerlerinin ölmesini mi bekleyecek gibi bir soru da, zamanın göreliliğinden sonra anlamsız kalmıştır.

Daha önceki yazılarda örnek verdiğim üzere, Kur’an’da çeşitli sürelerde zamanın göreli olduğuna vurgu yapılmakta ve yeniden diriltilen insanların, dünyada ancak bir kaç saat kaldıklarını zannettikleri belirtilmektedir. (Bkz. Yunus,45; Muminun 112-114; İsra, 52)

Allah’ın zamana tabi olmaması ne demek?

Öncelikle şunu belirtmek gerek, insan olarak biz, sürekli zamana tabi olarak yaşayan varlıklar olduğumuz için, zamanın üzerinde olmanın ne demek olduğunu belki zihinsel olarak değerlendirmeye çalışırız ancak tam olarak idrak edemeyiz. Tıpkı sonsuz kavramını tam olarak idrak edemeğimiz gibi.

Yine de, zamana tabi olmamanın doğal bir sonucu olarak, öncelik ve sonralık kavramlarının da Allah için kullanılamayacağını anlamamız zor değil. Yani, nedensellik bağı biz insanlar için geçerlidir. Allah için nedensellik ilkesi geçerli değildir.

Her sonucun bir nedeni vardır.

Allah bir şeyin sonucu olmadığı için, O’nun nedenini de aramak anlamsızdır. Öyleyse, sorumuza geri dönecek olursak, Allah’ın cehennemlikleri önceden bildiği halde neden onları yarattı sorusu bu açıdan anlamsızlaşmaktadır.

Zira Allah, için öncelik ve sonralık kavramlarından bahsedemeyiz. O’nun yaratmayı dilemesi, yaratılanın cehenneme gideceğini bilmesi, yaratılanın hayata gelmesi, yaşaması, ölmesi ve cehenneme gitmesi bir zaman çizgisine tabi değildir.

Yani, bir nevi tüm bunlar aynı anda gerçekleşmiş olaylar gibidir. Anlaşılması için  ‘aynı anda gerçekleşmiş gibidir’ diyorum zira Allah için ‘an‘ kavramından bile bahsetmek mümkün değil.

Kısacası, Allah’ı, insanın plan yapması gibi düşünüp, ‘ben Murat’ı yaratmak istiyorum ama Murat kötü işler yapıp cehenneme gidecek, cehennemde acı çekecek, o halde ben Murat’ı yaratmaktan vazgeçiyorum‘ gibi bir kurgu içinde olması düşünülemez.

Çünkü anlayabildiğimiz kadarıyla, Allah katındaki süreç, bir neden-sonuç ilişkisi içinde, öncelik-sonralık silsilesi halinde gerçekleşmiyor.

Bu da demek oluyor ki, Allah’ın bir insanı yaratması ve cehennemlik olması farklı zamanlarda, birbirinin peşi sıra gerçekleşen hadiseler değil ki, Allah cehenneme gidecek insanı yaratmaktan vazgeçsin.

Mutlak İrade ve Karardan Dönme

Bir diğer husus, Allah’un mutlak iradesi. Mutlak irade kavramına ‘bu yazıda’ değinmiştim. Mutlak irade, neden-sonuç ilişkisi dahil, tüm gerekçe ve nedenlerden bağımsız, hiç bir şarta ve koşula tabi olmayan iradedir.

Allah, bu irade ile, tüm varlığın ve insanın yaratılmasını murad etmiştir. Bu demek oluyor ki, Allah, yaratmasında, sonuçları değerlendirerek vazgeçme gibi bir eylemin içinde olamaz.

Böyle olsaydı, kendi kendisi ile çelişen bir yaratıcı olmuş olurdu. Yani Allah, bir iradesi ile diğer iradesini tekzip etmiş olurdu. Bu da tevhid kavramı ile ciddi şekilde zıt bir durum meydana getirirdi. 

Belki insan olarak, ‘ben –haşa– tanrı olsam, birinin cehenneme gideceğini biliyorsam onu yaratmaktan vazgeçerdim, o insan boşa acı çekmezdi’ tarzında bir düşünce içine giriyoruz.

Yani burada, önce bir yaratmayı dileme, sonra da bu dilemeden vazgeçme gibi bir durum söz konusu. Bu durum, insan zihni için, normal bir zihinsel aktivite. Lakin Allah’ın eylemlerini buna benzetmemiz mümkün değil. O bir şeyi murad edince, o şey gerçekleşir. Kararından dönme gibi bir durum Allah için söz konusu olamaz. Öyle bir şeyi zaten Allah baştan hiç murad etmez.

Allah’ın iradesinin önünde, herhangi bir neden duramaz. Dursa, o Allah olamaz.

Özgür İradeye Karışmama

Bu soruya başka bir açıdan da yaklaşalım. Allah’ın, neden özgür iradeli bir varlık yaratmayı irade ettiğini daha önce yazmıştım. Allah’ın özgür iradeli bir varlık yaratması çok ince bir kavram.

Çünkü, her şeye muktedir Allah, tüm evren üzerinde bir tek insanın (cinlerin de) iradesine karışmıyor. Bu esasında çok teknik bir konu. Zira, insanın yaptığı her şeyi -insanın elini kaldırması dahil- yine Allah yaratmakla birlikte, insanın zihnindeki o küçücük aktivite olan ‘niyet etme‘ aktivitesine ise karışmamaktadır.

Bu durumun sorumuzla nasıl bir bağı var?

Sorumuzda şu durum söz konusu, Allah diyelim ki, bir kişinin özgür iradesini yanlış yönde kullanacağını biliyordu ve bunu bildiği için o insanı yaratmaktan vazgeçti. Bu durumda, Allah, o insanın özgür iradesini kullanarak yaşamasını dilemesi ile ilgili kararının aksine bir karar vererek, o insanın özgür iradesini elinden almış olurdu.

Bir nevi, müdahale etmeyeceği özgür iradeye, ta başından, kökten müdahale etmiş olurdu.

Evet, o insanın iradesini kötü yönde kullanıp cehenneme gitmesi hoş bir şey değil, ancak yine de Allah’ın yarattığı sistem gereği, Allah bu iradeye saygı duyuyor ve sonucu ne olursa olsun, verdiği kararı uyguluyor.

Zira Allah, Kur’an’da defalarca insana zulmetmeyeceğini, herkesin kendi yaptığının karşılığını göreceğini ifade ediyor.

Bu demektir ki, Allah insanın ne yapacağını ve cehenneme gideceğini bilse de, özgür iradeli bir varlık yaratmayı irade etmesinin bir sonucu olarak, bu duruma karışmıyor ve eyleminden geri dönmüyor.

Allah’ın Zorunlu Müdahalesi

Bir üstteki maddenin devamı olarak, eğer Allah cehenneme gidecekleri bildiği için o insanları yaratmaktan vazgeçseydi, o insanın varlık sahasına gelme hakkını elinden almış olurdu.

O insanın yaratılma iradesi Allah’ın zihninde oluştuğu anda, yaratılmama kararı da meydana geldiğini düşünelim. Eğer o insanın o an bir konuşma hakkı olsa, ‘Allah’ım benim yaşamama neden izin vermiyorsun, belki güzel işler yapacağım‘ derdi.

Allah, sonunda kötü işler yapacağını bildiği halde, yarattığı iradeye saygısı gereği, o insanı yaratmaktan vazgeçmiyor. Eğer vazeçseydi, bu durumda Allah zorunlu olarak sadece cennetlikleri yaratmış olurdu ki, bu durumda özgür iradeli varlıklar yaratma iradesinin zıttına bir eylem içinde bulunmuş olurdu.

Düşünelim, eğer Allah cehenneme gideceğini bildiği herkesi yok etse, o zaman geriye sadece cennetlikler kalırdı. Bu durumda, dünya hayatını da yaratmanın bir manası kalmazdı. Herkes cennette olurdu.

Kısacası, Allah bir nevi melek gibi bir varlık yaratılmış olurdu. Çünkü, kötü olanı seçme hakkı olsa da, kötü olanı seçecek kimseyi yaratmamış olurdu.

O durumda, özgür iradeli bir varlık yaratma iradesinin ne manası kalırdı?

Allah, insanların kan dökecek bir varlık olacağını ve hatta çoğunun yanlışta olacağını bilse de, yine de bu düzeni yaratıyor. (bkz. Bakara 30-35)

Zira Allah, insanların çoğunun cennete gitmesini zorunlu tutsaydı, zaten herkesi cennette yaratırdı. O, özgür iradeli bir varlık yaratmayı dilediği için, bu iradeye karışmadı.

Bu durumda ise, ‘bu insanların hepsi ya da çoğunluğu cennete gidecek şekilde ayarlama yapayım’ gibi bir eylem içine girmesi mantıksız hale geldi.

Karşıt Örnek Gerekliliği

Bu soruya son olarak bir başka açıdan da bakarak konuyu toparlamak istiyorum.

Bu soruyu soranların beklentisi nedir? ‘Allah merhametli ise, cehenneme gideceğini bildiklerini yaratmasaydı‘. Yani dünya hayatında kötülükler yapan insanlar hiç varolmasalardı.

Hergün çok değişik acı ve sıkıntılara maruz kalan insanın aklına böyle bir çözüm geliyor olmasını bir açıdan masum bir istek gibi görmek mümkün olabilir. Lakin ilahi irade bu şekilde işlemiyor.

Allahîn özgür iradeli bir varlık yaratmayı murad etmesinin bir sonucu da, dünya hayatını yaratmasıdır. Peki, eğer dünyaya sadece cennetlikler gönderilse ve cehennemlikler en başından elimine edilse nasıl olurdu?

Bu durumda, insanın kötülüklere maruz kalması mümkün olmazdı ve ve kötülükler üzerinden insanın manevi olarak gelişmesi ve Allah’ı hatırlaması, yükselmesi de söz konusu olmazdı. Nitekim, geçici dünya hayatında –biz her ne kadar istemesek de– kötülüklerin olması, insan için gerekli.

İnsan dünya hayatı içinde, cehennemi hak eden hareketler yapan diğer insanları da görerek, adalet, merhamet, sevgi, saygı gibi kavramları içinde geliştirebiliyor. Bu kavramları içinde geliştirerek, insan, rabbine yakınsayabiliyor. O’na yaklaşıyor. 

Zira çoğu insan cehennemlik eylemler içinde olan insanlara bakarak iyiliğin önemini anlıyor ve Allah’ın rızası yönüne doğru yöneliyorlar. Eğer bu tür kötülük yapanlar hiç olmasa belki herkes rehavete kapılacak ve kimse rabbine yönelmeyecekti.

(Bu konu hakkında -Kur’an’ı sorguladı doğruyu buldu- isimli videoyu izlemenizi öneririm)

Bu açıdan da, dünyada karşıt örneklerin bulunması, özgür iradeli insan için bir gereklilik. (Zıtlıkların öğrenmedeki önemi için Bkz. ilgili yazı md. 3b)

Sonuç olarak

Allah’ın cehennemlikleri önceden bilmesi, Allah’ın kararını revize etmesi gibi bir sonuç doğuramazdı. Bu durum, yukarıda belirttiğim bir çok açıdan Allah’ın taşıdığı sıfatlara uygun düşmezdi.

 

Sonraki yazı: Cehennem cezası yerine Allah insanları yok etse daha iyi olmaz mıydı?

 

Bu yazı vesilesi ile Kadir gecenizi kutlarım. Dua ile..

Şüphesiz, biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik.  Kadir gecesinin ne olduğunu sen ne bileceksin! Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir. Kadir Suresi 1-5

İmtihan dizisindeki tüm yazılar için tıkla

 

Gökhan

 

İmtihan Dizisinin Önceki ve Sonraki Yazıları<< İmtihan (8): Allah imtihanı daha kolay yapsa olmaz mıydı?İmtihan (10): Cehennem Sonsuz mu? Yok Edilmek Daha Merhametli Olmaz mı? >>