hayat sence garip mi yoksa anlamlı mı? sence basit mi yoksa karmaşık mı? uzun mu yoksa kısa mı?  oyun mu yoksa kurgu mu? yalan mı yoksa gerçek mi?

hepimiz her gün hayatla ilgili bir şeyler düşünür ya da söyleriz. hatta bugün başka söyler yarın başka söyleriz. bir gün hayat iyidir, başka gün kötüdür. acaba gerçekte hayat nedir? acaba hayat tek bir doğruya indirgenseydi bu doğru ne olurdu?

binlerce yıldır süregelen bu soruların tek bir yanıtı olsaydı ne olması gerekirdi diye düşündüm.

bazen doğruyu bulmak ne de zor olur hayatta. Bir kaç misal:

  • kendi isteklerinize önem verirsiniz, bencil olursunuz; karşınızdakinin isteklerine önem verirsiniz, karaktersiz olursunuz.
  • hep güleç, espirili olursunuz, gamsız derler, ciddi durursunuz soğuk olursunuz.
  • bildiğinizi paylaşırsınız ukala derler, paylaşmazsınız cahil derler.
  • almadan verirsiniz enayi derler, vermeden alırsınız cimri derler.
  • Herkesle konuşursunuz basit derler, çok az konuşursunuz yabani derler.
  • Hiddetli olursunuz asabi derler, mülayim olursunuz sümsük derler.
  • Başkalarının ne dediğini umursarsınız özgüvensiz derler, umursamazsınız kendini beğenmiş derler.

Hayat garip ikilemler içinde geçerken acaba nasıl doğruyu bulacak insan. Hep bir tarafla diğer taraf arasında kalmak mıdır hayat?

Edindiğim bir çıkarım varsa hayattan o da şudur. Nasıl tabiat kanunlarının belli kuralları vardır, bu kurallar beşeri hayata da uygulanabilir olmalıdır. Dünya üzerinde yaşayan canlılar olarak, dünya üzerinde bulunan her fiziki kural ve ilke bizim zihnimizde ve yaşamımızda bir anlam taşımalıdır. Zira o kuralı anlamlandırmak için vardır insanoğlu.

Örneğin, mum dibini aydınlatmaz diyerek optik bir kanunu beşeri hayata uyarlamışızdır . Ya da armut dibine düşer diyerek yer çekimini başka bir anlatıma kavuşturmuşuzdur. Gözden ırak olan gönülden de ıraktır sözü, kütle çekim kanununda olduğu gibi,  insanlar arasındaki mesafenin, çekimi etkileyen bir unsur ifade eder. Bu şekildeki örnekler çoğaltılabilir. Demek oluyor ki, bu kurallar, sadece dünyanın dönmesini sağlamıyor, aynı zamanda hayatı anlamlandırmamız için de birer örnek oluyorlar. Peki, böyle ayrı ayrı  kurallarla, hayata dair tek bir doğru elde etmemiz  mümkün müdür?

Bunu düşününce aklıma şöyle bir yaklaşım geldi. Eğer tabiattaki her bir kural, yaşamımızı aydınlatan birer örnekse, tabiattaki kurallar bütününün de yaşamımımızdaki doğruların bileşkesini oluşturması gerekmez miydi? Öyleyse neydi bu kurallar bütünü ve tüm doğruların bileşkesi?

Bunu bulmak için tabiat kanunlarındaki ortak yönleri düşünelim. Mesela birkaç örnek:

  • Dünya güneşe şu an olduğundan 1 m daha yakın olsa hepimiz yanar, 1 m uzak olsaydı hepimiz donardık.
  • Bütün gök cisimleri gibi Dünya ve Güneş de belirli miktarlarda elektrik yüküne sahiptirler. Bu elektrik yükleri, bugünkü değerlerinden sadece trilyonda bir oranında farklı olsaydı, Dünya-Güneş arası mesafe, yerkürenin tamamen ergimesine yol açacak kadar azalabilir veya tamamıyla donmasına sebep olacak kadar artabilirdi.
  • Dünya-Ay arası mesafe 380.000 km. den az olsaydı, gelgit olayları şiddetlenir ve kıtalarla üzerindeki dağların silinmesiyle bütün yeryüzü ortalama 25 km yüksekliğinde sularla kaplanabilirdi.
  • Atmosferdeki oksijen oranı %21’dir. Şayet bu oran daha yüksek olsaydı, yıldırım veya şimşek gibi olaylarla oksijen yanar ve her şey tutuşur, kül olurdu. Daha az olması halinde ise, oksidasyona bağlı solunum fonksiyonları, patlamalı motorların çalışması, maden cevherlerinin saflaştırılması, kaynama, pişirme ve ısınma gibi faaliyetler kısmen veya tamamen aksardı.
  • Evren şu ankinden daha büyük olsaydı: gaz akması ve yıldızlar, güneşin yörüngesini bozardı ve çok fazla galaktik püskürmeyi ateşlerdi. Eğer daha küçük olsaydı: yeterli bir zaman diliminde, yıldız oluşumunu sağlamaya yeterli olmayacak miktarda gaz galaksimize akardı.
  • İnsanda bulunan sayısız genin 1 tanesinin bile yeri değişse bambaşka bir şeye benzeyebilirdik.
işte bunlar gibi, galaksiler ve gezegenler, eşyalar ve canlılar, canlılar arasındaki besin zinciri ve etkileşim, gece ve gündüzler, uyku ve uyanıklık gibi tüm mikro ve makro bazda yer alan kuralların ortak bir özelliği olmalıydı.
Bu eşsiz nizam ve intizamın tek bir şey anlattığını far kettim: DENGE
Evet tüm bu kuralların ortak yanı her şeyin bir denge içinde olmasıydı.
Öyleyse baştaki çıkarımımıza geri dönersek, demek ki hayatta tek bir doğru ve tek bir yanlış yok. Demek ki hayatta DENGE var.
Denge kelimesinin sözlük anlamına baktığımız zaman şunu görüyoruz:
1. Bir nesnenin veya bir insanın devrilmeden durma hâli, muvazene, balans. 2. Zihinsel ve duygusal uyum, istikrar:
Yavaş yavaş hayatımıza yerleştirmemiz gereken kurallar ortaya çıkıyor aslında: Muvazene, uyum ve istikrar
 
Demek ki,
  • Yanlış da yapacağız doğru da.
  • Az da yapacağız çok da.
  • İleri de gideceğiz geri de, sağa da gideceğiz sola da.
  • Güleceğiz de ağlayacağız da.
  • Seveceğiz de, üzüleceğiz de.
  • Yaşayacağız da ve öleceğiz de.
  • İyiyi tutturmak isterken bazen kötü de olabileceğiz.
  • Başkalarını düşünürken bazen bencil de olabileceğiz.
  • Doğruları hedeflerken yalan da söyleyebileceğiz.
  • Sevap işlemenin yanında günahlarımız da olacak.
  • Acı da var hayatta tatlı da.
buraya kadar işin tabiat kanunlarıyla olan kısmına değindik. Peki işin bilimsel tarafıyla ilişkisini kurmamız yetiyor mu? Bu çıkarımı, yaşamın amacıyla doğrudan ilgilenen dinsel kısımla da ilişkilendirmezsek oldukça zayıf kalırdı. Meseleye bu açıdan baktığımda, aklıma şunlar geldi:
Bir Hadiste istikrara şöyle vurgu yapılıyor: “Allah’ın en sevdiği amel az da olsa sürekli, devamlı olanıdır.” (Buhârî, İman 32; Müslim, Müsafirîn 215-218, Münafıkın, 78)
Demek oluyor ki, sadece tek bir yol değil sonuca ulaşan. Bu yollar arasında dengeyi ve uyumu tutturmak.  Ara sıra yanlışa sapsak da, hep doğru da istiktarı sağlamak.

Kur’an’da bir ayette şöyle bir ifade geçmekte: “Böylece sizi insanlara şahid ve örnek olmanız için tam ortada (vasat) bulunan bir ümmet kıldık. Peygamber de size şâhid ve örnektir.” (Bakara,143)

O halde insan içinde bulunduğu ve daima ilişki halinde olduğu ilâhi varlık, tabi varlık ve insanî varlık, alanlarından her birini yekdiğerine feda etmeksizin “dengeli insan” olarak yaşamalıdır.

Her şeyden biraz tatmaya gelmiş insan dünyaya. Dünyaya gerektiği kadar ukbaya gerektiği kadar bakmaya. Sağlı sollu dengede kalmaya, geri de gitse hep ileri adım atmaya.

Bu çıkarımımızı netleştirecek olursak şunu söyleybiliriz: Hem tabiat kanunları, hem de dini kurallar gösteriyor ki, hayattaki en büyük ve en önemli kural DENGE‘dir.

Denge, hayattaki tüm doğruların bileşkesidir.

Gökhan